Burada olduğumuz için şanslıydık.
- You were fortunate to be here.
O, ölümden döndüğü için çok şanslı.
- He was so fortunate as to escape death.
Allahtan, kimse yaralanmadı.
- Fortunately, no one was hurt.
Ben evden her zamankinden daha geç ayrıldım ama bereket versin ki tren için tam zamanında vardım.
- I left home later than usual, but fortunately I was in time for the train.
Bereket versin ki, hiçbir can kaybı olmadı.
- Fortunately, no lives were lost.
... as we choose. I interpret that as, one, making sure that those people who are less fortunate ...
... That industry changes, and you were fortunate enough to be able ...