Bu caddeden aşağıya doğru git ve üçüncü ışıkta sağa dön.
- Go straight down this street and turn right at the third light.
Yamaçtan aşağıya doğru kaydık.
- We skied down the slope.
Çabucak aşağıya gelip gelemiyeceğini içhaberleşmede ona sorduk.
- We asked him on the interphone if he could come downstairs quickly.
Yanaklarından aşağı akan gözyaşlarıyla bana baktı.
- She looked at me with tears running down her cheeks.
Düşen bir ağaç tarafından hareketsiz kaldı.
- He was pinned down by a fallen tree.
Çabucak aşağıya gelip gelemiyeceğini içhaberleşmede ona sorduk.
- We asked him on the interphone if he could come downstairs quickly.
O, merdivenlerden aşağıya geliyordu.
- She was coming down the stairs.
O, iki kapı aşağıda yaşar.
- She lives two doors down.
Tom buradan yaklaşık yüz metre aşağıda alabalık avlıyor.
- Tom is fishing for trout about a hundred meters downstream from here.
O, merdivenden düştü.
- She fell down the ladder.
Sözde acemi skandalı duyulduğundan beri o politikacı dünyada gözden düştü.
- That politician has come down in the world since the so-called Recruit scandal was publicized.
Mary, Tom'un iniş ve çıkışlarını anlar.
- Mary understands Tom's ups and downs.
İnişler ve çıkışlar vardır hayatta.
- In life there are ups and downs.
O kuş tüyü yastık pahalı görünüyor.
- That down pillow looks expensive.
Kuş tüyü ceketim beni ısıttı.
- My down jacket kept me warm.
Bizim sosyal engelleri yıkmak için çok çalışmamız gerekmektedir.
- We must work hard to break down social barriers.
Bu evin çok fazla onarıma ihtiyacı var, onu yıkmak ve yenisini yapmak daha kolay olacaktır.
- This house needs so many repairs, it would be easier to tear it down and build a new one.
Oldukça bezgin görünüyorsun.
- You look pretty down.
O yol kenarına uzandı ve bir ağacın altında biraz kestirdi.
- He laid down by the wayside and took a nap under a tree.
Onun altında da hep kaplumbağalar var.
- It's turtles all the way down.
Üzgün gözlerle odadan çıktı.
- She went out of the room with downcast eyes.
Oldukça üzgün görünüyorsun.
- You look pretty down.
O, fakir insanlara asla tepeden bakmaz.
- He never looks down on poor people.
Ona tepeden bakmamalısın.
- You shouldn't look down on him.
Tom şişme bir bot üzerinde nehrin aşağısına gitti.
- Tom went down the river on a rubber raft.
Tom ve Mary kanolarında nehrin aşağısına doğru sürüklendiler.
- Tom and Mary drifted down the river in their canoe.
Sözde acemi skandalı duyulduğundan beri o politikacı dünyada gözden düştü.
- That politician has come down in the world since the so-called Recruit scandal was publicized.
O vegan olduğundan beri Tom iki pantolon ölçüsü düştü.
- Tom's gone down two pant sizes since he went vegan.
Tom ve Mary kanolarında nehrin aşağısına doğru sürüklendiler.
- Tom and Mary drifted down the river in their canoe.
Tom ve Mary onları son gördüğümde nehrin aşağısına doğru bir kanoda kürek çekiyorlardı.
- Tom and Mary were paddling a canoe down the river the last time I saw them.
Oldukça yıkılmış görünüyorsun.
- You look pretty down.
Yıkılmış bazı eski evler gördük.
- We saw some old houses pulled down.
Hava bu gece soğuyacak.
- It will cool down tonight.
Havalanından şehir merkezine hangi demir yolu hattını kullanacağımı bana söyle lütfen.
- Please tell me which railway line to use from the airport to downtown.
Tom'un morali bozuktu çünkü Mary onun saç sitiliyle dalga geçti.
- Tom was feeling down because Mary made fun of his hair style.
O son zamanlarda çökmüş görünüyor.
- She seems down lately.
Şehir merkezine gitmeliyim.
- I need to go to downtown.
Tom alışveriş yapmak için şehir merkezine gitti.
- Tom went downtown to do shopping.
Koridorun aşağısında bir yangın var.
- There's a fire down the hall.
Postane caddenin aşağısındadır.
- The post office is down the street.
Vadi boyunca bir nehir akmaktadır.
- A river runs down through the valley.
Tom yol boyunca ebeveynlerini izledi.
- Tom followed his parents down the street.
Ben sadece keyifsiz hissediyorum.
- I'm just feeling down.
Oyuncuların çoğu grip yüzünden keyifsiz oldukları için koç oyunu iptal etti.
- The coach called off the game because many of the players were down with the flu.
Tom merdivenlerden düşerek boynunu kırdı.
- Tom broke his neck falling down a flight of stairs.
Tom yerde yüzükoyun yatıyor.
- Tom is lying face down on the floor.
Tom bir halı üzerinde yüzükoyun uzanıyor.
- Tom is lying face down on a rug.
Şehir merkezine giden tren hangi platformdan kalkıyor?
- What platform does the downtown train leave from?
Şehir merkezine giden tren hangi platformdan kalkıyor?
- What number is the downtown train?
Bir ağacı devirmek için sekiz saatim olsa, ilk altı saati baltayı bilemek için kullanırım.
- If I had eight hours to chop down a tree, I'd spend the first six hours sharpening the ax.
Bu yer tamamen tüyler ürpertici.
- This place is downright creepy.
Kuş tüyü ceketim beni ısıttı.
- My down jacket kept me warm.
Termometre sıfırın altına düştü.
- The thermometer went down below zero.
Tom başını yastığın altına koyu.
- Tom laid his head down on the pillow.
Ever since Nixon, I've been down on Republicans.
Churchill Downs, Upson Downs (from Auntie Mame, by Patrick Dennis).
said to a dog Down, boy!.
The storm downed several old trees along the highway.
Prices are down.
The system is down.
They walked down the beach holding hands.
So, things got you down? / Is Rodney Dangerfield giving you no respect? / Well, bunky, cheer up!.
I'm down with him hanging with us.
I went down to Miami for a conference.
He downed an ale and ordered another.
The ball rolled down the hill.
His place is farther down the road.
He downed two balls on the break.
I love almost everything about my job. The only down is that I can't take Saturdays off.
It's two weeks until opening night and our lines are still not down yet.
I haven't solved 12 or 13 across, but I've got most of the downs.
He downed it at the seven-yard line.
Two down and three to go. (Two tasks completed and three more still to be done.).
... in which we have the opportunity to start bringing down cost, as opposed to just ' ...
... years down the line. ...