to be divided in two or separated

listen to the pronunciation of to be divided in two or separated
English - Turkish

Definition of to be divided in two or separated in English Turkish dictionary

part
parça

Matematik, yarın kalkarsan ve evrenin gittiğini keşfedersen yapmaya devam edebileceğin, bilimin bir parçasıdır. - Mathematics is the part of science you could continue to do if you woke up tomorrow and discovered the universe was gone.

Bu fabrika, otomobil parçaları üretmektedir. - This factory manufactures automobile parts.

part
kısım

Tayland'da ülkenin bazı kısımları pirinç yetiştirmek için şimdiden aşırı kuru hale geldi. - In Thailand it has already become too dry to grow rice in some parts of the country.

Bu teori üç kısımdan oluşur. - This theory consists of three parts.

part
taraf

Onların tarafında bir hataydı. - It was a mistake on their part.

Her iki taraf savaşa karşı çıktı. - Both parties opposed war.

part
kısmen

Kısmen sizinle aynı fikirdeyim. - I partly agree with you.

Üzgünüm. Ben bunun için kısmen sorumluyum. - I'm sorry. I'm partly responsible for it.

part
yarı

Yarın akşam bir partimiz var. - We have a party tomorrow evening.

Matematik, yarın kalkarsan ve evrenin gittiğini keşfedersen yapmaya devam edebileceğin, bilimin bir parçasıdır. - Mathematics is the part of science you could continue to do if you woke up tomorrow and discovered the universe was gone.

part
ekseriya
part
görev

Topluma yardımcı olmak için görevimi yapmaya çalışıyorum. - I try to do my part to help the community.

Tom zaten görevini yaptı. - Tom has already done his part.

part
yan

Yandaki ev biraz gürültülü. Onların parti yapıp yapmadıklarını merak ediyorum. - The house next door is a bit loud. I wonder if they're throwing a party.

Gelecek Cumartesi, yani 25 Ağustos'ta bir parti düzenlenecek. - A party will be held next Saturday, that is to say, on August 25th.

part
{f} ayır

İş ortakları olarak on yıl sonra, yollarını ayırmaya karar verdiler. - After ten years as business partners, they decided to part ways.

Tom parti için üç yüz dolarlık bütçe ayırdı. - Tom budgeted three hundred dollars for the party.

part
fasıl
part
ayrılmak

Kimsenin partiden ayrılmak için acelesi yoktu. - No one was in a hurry to leave the party.

O, evinden ayrılmak zorunda kaldı. - He had to part with his house.

to be in
olmak

Planında olmak istiyorum. - I want to be in your plan.

Tom'un yerinde olmak istemem. - I wouldn't like to be in Tom's shoes.

part
{f} parçalanmak, ayrılmak; bölünmek
part
{f} tarakla ayırmak
part
(ial) parça (lı), kısmi
part
(fiil) ayırmak, tarakla ayırmak, ayrılmak, kopmak, elden çıkarmak
part
{i} parça, bölüm, kısım
part
{i} katkı. z. kısmen
part
{i} hisse, pay
English - English
part
to be divided in two or separated

    Hyphenation

    to be di·vi·ded in two or sep·a·ra·ted

    Turkish pronunciation

    tı bi dîvaydıd în tu ır sepıreytıd

    Pronunciation

    /tə bē dəˈvīdəd ən ˈto͞o ər ˈsepərˌātəd/ /tə biː dɪˈvaɪdəd ɪn ˈtuː ɜr ˈsɛpɜrˌeɪtəd/
Favorites