Özür dilerim, o bilgiyi size vermeye izinli değilim.
- I'm sorry, I'm not allowed to give you that information.
Tom daha uzun izinli değil.
- That's no longer allowed.
Bu Tom'a vermene izin verilen son hediye.
- That's the last gift you are allowed to give to Tom.
Bunu yapmasına izin verilen tek kişi ben değildim.
- I wasn't the only one who was allowed to do that.
Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.
- Talking in the library is not allowed.
Yarın bu odayı kullanmana izin verilecek.
- You will be allowed to use this room tomorrow.
... And we've finally allowed technology to get out of the ...
... We have allowed people searching in one box to see ...