to be able to, to have the capacity to

listen to the pronunciation of to be able to, to have the capacity to
English - Turkish

Definition of to be able to, to have the capacity to in English Turkish dictionary

will
{i} istek

Benim sponsorum benim öneriyi kabul etmek için istekliydi. - My sponsor was willing to agree to my suggestion.

O, istekle çalışmaya başladı. - He began to study with a will.

will
niyet et/arzula
will
{i} arzu

Bu dünyada, ne kadar arzu ederseniz edin asla gerçekleşmeyecek şeyler vardır. - There are some things in this world that will never come true, no matter how much you wish for them.

will
Gelecek zaman kipinde kullanılır: They will leave tomorrow. Yarın gidecekler
will
{f} dilemek

Neden özür dilemek için bir mektup yazacağım? - Why will I write a letter to apologize?

Onu gördüğünde özür dilemek zorundasın. - You will have to apologize when you see him.

will
(İnşaat) arzu, istek, gelecek zaman eki
will
{i} irade

Tom, onu onun iradesine karşı yaptı. - Tom did it against his will.

Onu kendi irademe karşı yaptım. - I did it against my will.

will
vasiyetle bırakmak
will
-er
will
{f} vasiyet etmek
will
{f} istekte bulunmak
will
iradesini kullanmak
will
-ar
will
{f} emretmek
will
{i} vasiyet

Avukattan vasiyetimi yazmasını rica ettim. - I asked the solicitor to make out my will.

O ölmeden bir hafta önce vasiyetini değiştirdi,bütün servetini köpeği Pookie'e bıraktı. - A week before she died she changed her will and left her entire fortune to her dog Pookie.

will
{f} amaçlamak
to be able
muktedir
will
{i} irade, istenç
will
{i} vasiyetname, vasiyet
will
{f} 1. to (bir şeyin) (birine) bırakılmasını vasiyet etmek, vasiyet yoluyla (bir şeyi) (birine)
English - English
will

Unfortunately, only one of these gloves will actually fit over my hand.

to be able to, to have the capacity to
Favorites