Bu silah için bir ruhsatım var.
- I have a permit for this gun.
Öğretmen çocuğun eve gitmesine izin verdi.
- The teacher permitted the boy to go home.
Onların Kanada'ya geçmeleri için izin verilmedi.
- They were not permitted to cross into Canada.
Tom'un bizim arka bahçede kamp yapmasına müsaade ettim.
- I permitted Tom to camp in our backyard.
He was ultimately cleared, but during that period, Mr. Ackman said, his lawyers would not permit him to defend himself publicly.