to a certain degree; very

listen to the pronunciation of to a certain degree; very
English - Turkish

Definition of to a certain degree; very in English Turkish dictionary

such
çok

Romancılar ve şairler gibi yazarlar bilimin avantajından çok fazla yararlanıyor gibi görünmüyorlar. - Writers such as novelists and poets don't seem to benefit much from the advance of science.

Öylesine bir şeyi bir kez çok sık yaparsın ve cezalandırılırsın. - You do such a thing once too often and get punished.

such
bu gibi

Bu gibi olaylar oldukça yaygındır. - Such incidents are quite common.

Bu gibi durumlarda ne yapacağımı bilmiyorum. - I do not know what to do in such cases.

such
as such böyle olmak sıfatıyla
such
{z} 1. öyle/şöyle/böyle bir kişi/şey; öyle/şöyle/böyle kişiler/şeyler: It's his philosophy, if it may be called such. Onun felsefesidir, eğer
such
(sıfat) öyle, böyle, bu gibi, bu tür, o kadar, çok
such
oldukça

Mary oldukça güzel bir gelindi. - Mary was such a lovely bride.

Böyle bir olay burada oldukça yaygındır. - Such an event is quite common here.

such
(zarf) çok, öylesine, böylesine, oldukça
such
o gibi
such
böylesine

Asla böylesine güzel bir gün batımı görmedim. - Never have I seen such a beautiful sunset.

Böylesine kitapları okumanın faydası nedir. - What is the good of reading such books?

such
meselâ

Pek çok meyve ihraç ederler, mesela portakal, greyfurt ve limon. - They export a lot of fruit, such as oranges, grapefruits and lemons.

such
ne kadar da

Ne kadar da güzel kirpiklerin var. - You have such beautiful lashes.

Ne kadar da güzel bir adın var. - You have such a beautiful name.

such
şu kadar
such
ne kadar

Böyle önemli bir şeyi unutacak kadar ne kadar ihmalkarsın! - How careless you are to forget such an important thing!

Tom ve Mary mükemmel bir çiftti. Ne kadar utanç verici. - Tom and Mary were a perfect couple. It's such a shame.

such
öylesine çok
such
öylesi

Anladığım kadarıyla, öylesine bir plan imkansızdır. - As far as my experience goes, such a plan is impossible.

Linda'nın hayal kırıklığı öylesine fazlaydı ki gözyaşlarına boğuldu. - Such was Linda's disappointment that she burst into tears.

such
bu
such
öyleleri
such
o kadar çok

Soğuk o kadar çoktu ki kuşlar aniden düştü. - The frost was such that the birds fell on the fly.

Yoğun trafiğin gürültüsü o kadar çoktu ki polis kendini duyuramadı. - The noisy of heavy traffic was such that the policeman could not make himself heard.

English - English
such
to a certain degree; very
Favorites