tiresome

listen to the pronunciation of tiresome
English - Turkish
{s} yorucu

Bunun yorucu olacağını sana söyledim. - I told you that this would become tiresome.

Önceleri iş, Tom'a iyi göründü fakat daha sonra iş yorucu oldu. - At first the job looked good to Tom, but later it became tiresome.

{s} sıkıcı

Arkadaşın can sıkıcı. - Your friend is tiresome.

Çok sıkıcı oluyorsun. - You're getting very tiresome.

{s} bıktırıcı
sırnaşık
can sıkıcı

Arkadaşın can sıkıcı. - Your friend is tiresome.

bezdirici
sinir edici
tiresomeness yoruculuk
usandırıcı/yorucu
tiresome talk
vır vır
old
{s} bayat

Bu ekmek ne kadar bayat? - How old is this bread?

Bu bayat ekmek bir kaya kadar sert. - This old bread is as hard as a rock.

old
kartaloş
old
kartaloz
tiresomely
yorucu bir biçimde
old
önceki
old
pişkin
old
eski

Futbol eski bir oyundur. - Soccer is an old game.

Odada eski bir sandalyeden başka bir şey yoktu. - There was nothing but an old chair in the room.

old
yaşında
old
{s} ihtiyar

O, ihtiyarlığı reddediyor. - He refuses to accept his old age.

O büyük, ihtiyar meşe ağacının dibinde çimlere uzanıp, gövdesine adlarımızın baş harflerini kazıyacağım. - I'm going to lay you down in the green grass underneath that big old oak tree and then carve our initials into its trunk.

draggy
sıkıcı
old
{s} deneyimli, tecrübeli
old
yaşlılık

O, geçen yıl yaşlılıktan öldü. - He died last year of old age.

Yaşlılık nedir? Önce isimleri unutursun, sonra yüzleri unutursun, sonra fermuarını çekmeyi unutursun, sonra onu indirmeyi unutursun. - What is old age? First you forget names, then you forget faces, then you forget to pull your zipper up, then you forget to pull it down.

old
old age ihtiyarlık
old
{s} harika

On yaşındayken, ne zaman on altı yaşımda olacağımı, hayatımın harika olacağını düşünürdüm. - When I was 10 years old, I thought that when I would be 16, my life would be cool.

Eski güzel günler ne kadar harikaydı. - How wonderful were the good old days.

old
{s} kart

Afet bölgesine gönderilmek üzere hazır eski giysiler ile dolu üç yüz karton kutu vardı. - There were three hundred cardboard boxes filled with old clothes ready to be sent to the disaster area.

Tom oyuncak ayıları, kartpostal ve pulları, eski paraları, taş ve mineralleri, trafik plakaları ve jant kapaklarını yani kısacası hemen hemen her şeyi toplar. - Tom collects teddy bears, postcards and stamps, old coins, stones and minerals, number plates and hubcaps - in short: almost everything.

old
{s} modası geçmiş
old
meleke sahibi
old
dili sevgili
old
{s} yaşlı, ihtiyar
old
the old country göçmenin eski
old
aşınmış
tiresomely
usandırıcı/yorucu şekilde
English - English
Causing fatigue or boredom; wearisome

Eventually his long stories became tiresome.

wearisome
{a} wearisome, troublesome, tedious
If you describe someone or something as tiresome, you mean that you find them irritating or boring. the tiresome old lady next door. making you feel annoyed or impatient
Fitted or tending to tire; exhausted; wearisome; fatiguing; tedious; as, a tiresome journey; a tiresome discourse
{s} wearisome; annoying; boring
so lacking in interest as to cause mental weariness; "a boring evening with uninteresting people"; "the deadening effect of some routine tasks"; "a dull play"; "his competent but dull performance"; "a ho-hum speaker who couldn't capture their attention"; "what an irksome task the writing of long letters is"- Edmund Burke; "tedious days on the train"; "the tiresome chirping of a cricket"- Mark Twain; "other people's dreams are dreadfully wearisome"
old
draggy
tiresomely
in a tedious manner; "boringly slow work"; "he plodded tediously forward"
tiresomeness
{n} wearisomeness, tediousness, slowness
tiresomely
tediously, monotonously, exasperatingly, annoyingly
tiresomely
In a tiresome manner; wearisomely
tiresomeness
{i} tiredness, weariness, fatigue; boredom, tedium
tiresomeness
dullness owing to length or slowness
tiresomeness
The state or quality of being tiresome; wearisomeness; tediousness
tiresome
Favorites