Kalayı gümüşten ayırt edebilir misin?
- Can you distinguish silver from tin?
Gümüşü kalaydan ayırabilir misin?
- Can you tell silver and tin apart?
Tom, teneke düdüğü çok iyi çalamaz.
- Tom can't play the tin whistle very well.
Fakat maymun geri geldiğinde, teneke bardak her zaman boştu.
- But when the monkey came back, the tin cup was always empty.
Hollanda halk biliminde kabouterler yer altında yaşayan minik insanlardır.
- In Dutch folklore, kabouters are tiny people who live underground.
Mary minik sulama kutusuyla annesinin bahçeyi sulamasına yardım etti.
- Mary helped her mother water the garden with her tiny watering can.
Tom, Mary'nin donutundan küçücük bir ısırık aldı.
- Tom took a tiny bite out of Mary's donut.
Bu küçücük köyde elli aile yaşıyor.
- Fifty families live in this tiny village.
Bebek ufacık elini uzattı.
- The baby held out his tiny hand.
Dünya ve Güneş, Samanyolu Galaksi'sindeki milyarlarca yıldız arasında sadece ufacık noktadırlar.
- The Earth and Sun are just tiny dots among the billions of stars in the Milky Way Galaxy.
Onu son gördüğünde, o sadece minnacık bir bebekti.
- The last time you saw her, she was just a tiny baby.
Sadece küçük bir sorun var.
- There's just one tiny problem.
O, bana küçük bir oyuncak aldı.
- She got me a tiny toy.
Teneke kutu içinde altı tane balık var.
- There are six fish inside the tin can.
Tom sebze bahçesine minik domates fidelerini dikkatlice dikti.
- Tom carefully transplanted the tiny tomato seedlings into his vegetable patch.
Sen onu son gördüğünde o daha minik bir bebekti.
- The last time you saw her, she was just a tiny baby.