time; period of time; short time; few moments; effort

listen to the pronunciation of time; period of time; short time; few moments; effort
English - Turkish

Definition of time; period of time; short time; few moments; effort in English Turkish dictionary

while
sırasında

Sürüş sırasında yola odaklanman gerekir. - While you drive, you should focus on the road.

Tom yürüyüş sırasında ayak bileğini burktu. - Tom sprained his ankle while hiking.

while
iken

O, Japonya'da iken kasaba kasaba dolaştı. - He went about from town to town while he was in Japan.

Amerika'da iken İngilizce becerisini geliştirdi. - He developed his English skill while he was in America.

while
olduğu halde
while
irken
while
halbuki
while
rağmen

İngilizce sevmesine rağmen, o, matematikte zayıftır. - While he likes English, he is weak in mathematics.

while
esnasında

Lütfen sürüş esnasında sürücüyle konuşmayın. - Please do not talk to the driver while he's driving.

while
-e karşın
while
-e rağmen
while
süre

Bir süre bana bakmaktan başka bir şey yapmadı. - For a while she did nothing but stare at me.

Hava çok sıkıntılı;sanırım kısa süre içinde gök gürleyecek. - It's so muggy; I think it will thunder in a short while.

while
-iken
while
oysa
while
while boşa geçir
while
(isim) zaman, vakit, süre
while
kadar

Biz kek yerken ve çay içerken gece geç saatlere kadar konuştuk. - We conversed until late at night while eating cake and drinking tea.

Neden yaptığımı bitirinceye kadar burada beklemiyorsun? - Why don't you wait here while I finish what I'm doing?

while
iken, -ken: While he was in Antalya, Hülya stayed with her mother. O Antalya'dayken Hülya annesinde kaldı. Every morning while running
while
bağ

Bir süredir kola bağımlısı oldum ve onu her gün içtim. - For a while, I was really addicted to cola and drank it every day.

Ayakkabılarımı bağlarken bunu tut. - Hold this while I tie my shoes.

while
bazen

Bazen yeni şeyleri denemek iyidir. - It's good to try new things once in a while.

while
kısa süre

Tom kısa sürede ziyaret edecek. - Tom is coming over in a little while.

Hava çok sıkıntılı;sanırım kısa süre içinde gök gürleyecek. - It's so muggy; I think it will thunder in a short while.

while
{i} müddet, süre: She listened to them for a while, but then she got bored. Onları bir müddet dinledi, fakat sonra sıkılmaya başladı. You've
English - English
{i} while
time; period of time; short time; few moments; effort
Favorites