Tom knows all the tricks of the trade.
- Tom ticaretin bütün hilelerini bilir.
President Jefferson did not want the trade ban to last long.
- Başkan Jefferson uzun sürecek ticaret yasağı istemiyordu.
Along with Tokyo, Osaka is a center of commerce.
- Tokyo ile birlikte, Osaka bir ticaret merkezidir.
Electronic commerce began to spread rapidly.
- Elektronik ticaret hızla yayılmaya başladı.
Many small business owners belong to a chamber of commerce.
- Birçok küçük işletme sahipleri bir ticaret odasına aittir.
I'm in Boston on business.
- Ticaret amacıyla Boston'dayım.
Many small business owners belong to a chamber of commerce.
- Birçok küçük işletme sahipleri bir ticaret odasına aittir.
Did you know Tom was dealing drugs?
- Tom'un uyuşturucu ticareti yaptığını biliyor muydun?
The soul of commerce is upright dealing.
- Ticaretin ruhu dürüst iş yapmaktır.
They deal in software products.
- Onlar yazılım ürünleri ticareti yapıyorlar.
They deal in rice at that store.
- Onlar o dükkânda pirinç ticareti yapıyorlar.
He is engaged in foreign trade.
- O dış ticaretle ilgileniyor.
My father is engaged in foreign trade.
- Babam dış ticaretle uğraşır.