Buz iki inç kalınlığında.
- The ice is two inches thick.
Boynun bir önceki yılda kalınlaştı mı?
- Has your neck thickened during the previous year?
Biz yoğun çalılıkların arasından yürüdük.
- We walked through thick bushes.
Yoğun sis nedeniyle, sokağı görmek zordu.
- Because of the thick fog, the street was hard to see.
Buz bizim ağırlığımızı taşıyacak kadar kalın değil.
- The ice is not thick enough to hold our weight.
Zemin kalın bir halı ile kaplıdır.
- The floor is covered with a thick carpet.
Gemi, kalın sisle kaplı, şafakta yola çıktı.
- The ship, covered in thick fog, set sail at dawn.
Onun koyu makyajı iğrençtir.
- Her thick makeup is disgusting.
Koyu, kremalı mantar çorbası severim.
- I love thick, creamy mushroom soup.
Orman sık ve aşılmazdı.
- The forest was thick and impenetrable.
Kar o kadar sık düşmeye başladı ki küçük çocuk kendi elini göremedi.
- The snow began to fall so thickly that the little boy could not see his own hand.
Ayaklarını sıcak tutmak için kalın çoraplar giymelisin.
- You need to wear thick socks to keep your feet warm.
Bu kalın yün çoraplar bacaklarınızı sıcak tutacak.
- These thick wool stockings will keep your legs warm.
Tostunun üstüne kalınca bal yaydı.
- She spread honey thickly on her toast.
My mum’s gravy was thick but at least it moved about.
Thick darkness.
It was mayhem in the thick of battle.
I want some planks that are two inches thick.
We had difficulty understanding him with his thick accent.
Bread should be sliced thick to make toast.
The room was thick with reporters.