Definition of there in English Turkish dictionary
- oraya
Yumi oraya kendi gitti.
- Yumi went there by herself.
Bu yol sizi oraya götürür.
- This road leads you there.
- orada
Orada herhangi bir şey görebiliyor musun?
- Can you see anything in there?
Orada herhangi bir şey görebiliyor musun?
- Can you see anything at all there?
- şurada
Şurada duran adam kim?
- Who's that man standing over there?
Şurada kitap okuyan adam benim babam.
- The man reading a book over there is my father.
- There is still time
- o yer
O yerde birçok insan kalıntısı vardı.
- There were a lot of human remains in that place.
- ünlem orada
- var
Evimin arkasında bir kilise var.
- There is a church at the back of my house.
Masanın üzerinde bir kedi var.
- There's a cat on the table.
- şuradaki
Şuradaki yüksek binayı görüyorsun değil mi?
- You see that tall building over there, don't you?
Şuradakini görebiliyor musun?
- Can you see that over there?
- İşte ...: There
- orada; oraya: They're staying over there tonight. Bu gece orada kalacaklar. Why'd you go there? Niçin oraya gittin?
- o konuda
O konuda hiç şüphe yok.
- There's no mistaking about that.
O konuda hiçbir şüphe yok.
- There's no doubt about it.
- ünlem İşte Alsana Gördün mü? Bu kelime be fiilinden önce gelince varlık belirtir ve özne fiilden sonra gelir
- {ü} işte
İşte hocamız geliyor.
- There comes our teacher.
Her işte bir hayır vardır!
- There is a silver lining to every dark cloud!
- oradaki
Oradaki o ev Tom'un yaşadığı yerdir.
- That house over there is where Tom lives.
O, oradaki erkek çocuktan daha yaşlıdır.
- He is older than the boy who is over there.
- haydi
Haydi Arianna, hızlan, yoksa asla oraya ulaşamayacağız!
- Come on, Arianna, speed up or we'll never get there!
Haydi, Tom, oradan çıkmalısın.
- Come on, Tom, you've got to get out of there.
- oralarda
Yarın Kaşgar'a ya da oralarda bir yere varabilirim.
- I might arrive in Kashgar or somewhere thereabouts tomorrow.
Oralarda bir yerde bir zımba göremiyor musun?
- Can't you see a stapler somewhere around there?
- {ü} gördün mü
Bunu bana yanıtla. Onu orada gördün mü?
- Answer me this. Did you see her there?
Orada birini gördün mü?
- Did you see anybody there?
- orayı
Orayı seveceğini düşünüyorum.
- I think you'd like it there.
Hazine için orayı burayı kazdılar.
- They dug here and there for treasure.
- işte!
Her işte bir ölçüde stres vardır.
- There's a degree of stress in every job.
İşten sonra bir parti var.
- There's a party after work.
- tamam!
- var mi
- there is still time
- Vakit var daha
- There you go
- {k} İşte!: There you go, meddling in other people's business again! İşte gene işgüzarlık yapıyorsun
- there is/are
- var
- there and back
- gidiş geliş
- there are
- var (çoğul)
- there are
- var
Bu bölgede çok az kitapçı var.
- There are few bookstores in this area.
Bu sınıfta kırk öğrenci var.
- There are 40 pupils in this class.
- there are no buts about it!
- (Konuşma Dili) kuşku yok!
- there are no buts about it!
- (Konuşma Dili) lami cimi yok!
- there are no buts about it!
- (Konuşma Dili) itiraz yok!
- there are no flies on him
- (deyim) kül yutmaz
- there are no flies on him
- (deyim) cin gibi
- there are not
- yok
- there be a hitch
- aksaklık çıkmak
- there exists
- (Bilgisayar) vardır
- there is
- var
Evimin arkasında bir kilise var.
- There is a church at the back of my house.
Masanın üzerinde bir elma var.
- There is an apple on the table.
- there is a report that
- söyleniyor
- there is an exam today
- bugün sınav var
- there is but
- dan başka yok
- there is enough and to spare
- yeter de artar
- there is force what he says
- söylediği boş değil
- there is little if any
- varsa da pek az
- there is little if any
- varsa da
- there is little if any
- olsa bile pek az
- there is more to it than that
- o kadar basit değil
- there is no
- nanay
- there is no call to blush
- utanacak bir neden yok
- there is no danger present
- tehlike geçti
- there is no denying that
- inkar edilmez bir şey varsa
- there is no doubt that
- şüphe yoktur ki
- there is no god but allah
- allahtan başka tanrı yoktur
- there is no ground for ....
- mahal yol
- there is no harm in that
- zarar yok
- there is no help for it
- yapılacak bir şey yoktur
- there is no holding somebody
- tutmanın imkanı yok
- there is no hurry
- acelesi yok
- there is no knowing what
- ne olacağı bilinmez
- there is no need
- hacet yok
- there is no need for ...
- mahal yol
- there is no other solution
- başka çaresi yok
- there is no other way
- başka çaresi yok
- there is no reason not to
- oldu olacak
- there is no saying
- bilinmez
- there is no sound
- çıt yok
- there is no stopping somebody
- yi durdurmanın imkanı yok
- there is no such thing
- ne alakası var
- there is not a soul here
- kimsecikler yok
- there is not space
- zaman ve zemin müsait değil
- there is nothing else for it
- başka yapılacak bir şey yok
- there is nothing like
- -in üstüne yok
- there is nothing like ...
- -den iyisi yok
- there is one more
- bir de şu var
- there is something afoot
- bir şeyler dönüyor
- there is something brewing
- bir şeyler dönüyor
- there is something up
- bir şeyler oluyor
- there it is!
- na
- there only remains
- kala kala
- there the matter dropped
- mesele öylece kaldı
- there you are
- gördün mü
- there you are
- al işte
- there you are mistaken
- burada yanlıyorsunuz
- there you are!
- buyur
- there you are!
- demedim mi?
- there you are!
- ne haber
- there you go!
- hoppala
- there'll be hell to pay
- kıyamet kopacak
- there'll be hell to pay
- çekeceğimiz var
- there's a hitch somewhere
- bir yerde bir aksaklık var
- there's no
- hak getire
- there's no help for it
- onun çaresi yok
- there's no place like home
- (Konuşma Dili) ev gibisi yoktur
- there's no point in
- bir anlamı yok
- there's no time to lose
- kaybecek zaman yok
- there's no time to waste
- harcanacak zaman yok
- there of
- ondan
- there and back
- ileri geri
- there and back
- oraya buraya
- there are wheels within wheels
- işin içinde iş var
- there now
- haydi şimdi
- there you are
- buyurun
- there's no knowing
- Allah bilir
- there's no knowing
- hiç bilinmez
- there's no question of
- olasılığı yok
- there is not
- yok
- There is a call for you
- Sizi telefondan arıyorlar
- There is more to it than meets the eye
- (deyim) (There iş more to it than meets the eye) Dahası ..., dahası da var, sadece bu değil, dahası da var, bu işin görünen kısmı, dahası da var
- There is no room for doubt
- Şüpheye yer yok
- There is nothing like ...
- -den iyisi yok./-in üstüne yok./-in yerini hiçbir şey tutamaz
- There will be the devil to pay
- Kıyamet kopacak
- There´s no help for it
- Onun çaresi yok
- there are many species
- birçok türü bulunmaktadır
- there for
- bu sebepten ötürü
- there for
- bu nedenle
- there is a draft.
- bir taslağıdır
- there is always hope, there is always a promising future
- çıkmadık candan ümit kesilmez
- there is mischief afoot
- Orada bozgunculuk ayakta olduğunu
- there is more to it
- (deyim) (There iş more to it than meets the eye) Dahası ..., dahası da var, sadece bu değil, dahası da var, bu işin görünen kısmı, dahası da var
- there is more to it than
- (deyim) (There iş more to it than meets the eye) Dahası ..., dahası da var, sadece bu değil, dahası da var, bu işin görünen kısmı, dahası da var
- there is more to it than that
- (deyim) (There iş more to it than meets the eye) Dahası ..., dahası da var, sadece bu değil, dahası da var, bu işin görünen kısmı, dahası da var
- there is no bad from which good doesn't come
- (Atasözü) Her işte bir hayır vardır
- there is no belittling it
- hayır o küçümser var
- there is no doubt that
- hiç şüphe yok ki
- there is no one there
- orada kimse var
- there is no time to spare
- hiçbir zaman yedek için
- there is no way to
- var hayır yol için
- there is one more thing
- bir de su var
- there on
- orada
- there to
- orada
- there was no moving him
- hayır onu hareket yoktu
- there were
- vardı
Bekleme salonunda beş hasta vardı.
- There were five patients in the waiting room.
Konserde çok fazla kişi vardı.
- There were too many people at the concert.
- there were no casualties
- orada can kaybı olmadı
- there will be trouble
- Orada sorun olacak
- there you are.
- orada misin
- there's
- orada
- there's no hurry about it
- Hiç acele's
- there's the rub
- orada ovmak's
- There, there
- {k} Üzülme böyle
- there there now
- (deyim) haydi haydi
- there, there
- haydi!
- be there
- var olmak
- there you are
- demedim mi
- be there
- var olmak: Two hours later the pain was still there. İki saat sonra hâlâ ağrı vardı. She's always there when you need her. Ne zaman ihtiyacın
- be there
- Orada olmak
Uygun bir zamanda orada olmak isterim.
- I would like to be there in good time.
Tom'un orada olmak istemediğini biliyorum.
- I know Tom doesn't want to be there.
- there for
- onun için
Onun için orada olmalıydım.
- I should've been there for him.
Onun için orada olmalıydım.
- I should've been there for her.
- theres
- var
- where there is a will there is away
- var nerede olacak var uzakta
- where there is life there is hope
- (Atasözü) Çıkmadık candan umut kesilmez
- where there's a will there's a way
- orada nerede olacak bir yol
- where there's life there's hope
- çıkmadık candan ümit kesilmez
- where there's smoke, there's fire
- Eğer duman's nerede, orada yangın's
- while there's life there's hope
- çıkmadık candan ümit kesilmez
- There you are
- {k} İşte!: There you are! A new mink coat! İşte sana yeni bir vizon palto! There you are! Didn't I tell you you were wrong? İşte! Sana
- There you go
- {k} Buyur! Birine bir şey
- there are
- (fiil)r (çoğul)
- there is
- var (tekil)
- there is
- (fiil)r (tekil)
- there you are
- (deyim) 1. buyurun 2.demedimmi ,gordunuzmu
- where there's a will there's a way
- (deyim) atasozu- meramin elinden birsey kurtulmaz