Pekâlâ. Diğer on beş Almanca cümleyi tercüme edip, ondan sonra ayrılacağım.
- All right. I'll translate another fifteen sentences in German, and then leave.
Ondan sonra, ayrıldım ama onların evinde çantamı unuttuğumu fark ettim.
- After that, I left, but then I realized that I forgot my backpack at their house.
O zaman onu görmediğine inanmıyorum.
- I cannot believe you did not see him then.
Özür diledim fakat o zaman bile benimle konuşmadı.
- I apologized, but even then she wouldn't speak to me.
Hava çok soğuktu ve sonra üstüne üstlük çok geçmeden yağmur yağmaya başladı.
- It was very cold, and then before long it began to rain on top of it.
İzlandaca bir cümlenin İngilizce bir çevirisi varsa ve İngilizce cümlenin Svahilice bir çevirisi varsa, daha sonra bu, dolaylı olarak İzlandaca cümle için Svahilice bir çeviri sağlayacaktır.
- If an Icelandic sentence has a translation in English, and the English sentence has a translation in Swahili, then indirectly, this will provide a Swahili translation for the Icelandic sentence.
Mary Tom'a söyledi: Kısa bir cümle ile başlayalım, ve daha sonra göreceğiz...
- Mary told Tom: Let's begin with a short sentence, and then we'll see...
O zamanlar, tüm hesaplamalar elle yapıldı.
- Back then, all the calculations were done by hand.
O zamanlar yemek yemek için eve giderdim.
- I used to go home to eat back then.
Eğer bir yanlış görürsen sonra lütfen düzelt.
- If you see a mistake, then please correct it.
Ama sonra o Londra'da dilleri çalışan bir öğrenci olan Jane Wilde'a aşık oldu.
- But then he fell in love with Jane Wilde, a student studying languages in London.
Oh evet,haklısın.Pekala,bu senin ekonomik olan alışveriş şeklin öyleyse.
- Oh yes, you're right. Well, it's the way you shop that's tight-fisted then.
Arkadaşım olmak istiyorsan, öyleyse arkadaşımın arkadaşı da olursun.
- If you want to become my friend, then also become the friend of my friend.
Yarın akşam onunla akşam yemeği yiyeceğim, böylece o zaman onun fikrini öğreneceğim.
- I'm going to have dinner with him tomorrow night, so I'll feel him out then.
Eğer bu cümleyi okuyabiliyorsan, o halde okuyabiliyorsundur.
- If you can read this sentence, then you're able to read.
Yaptığınız şekilde hareket etmek için gerçekten sebebiniz varsa, o halde lütfen bana söyleyin.
- If you really have grounds for acting the way you did, then please tell me.
Eğer beni bu şekilde tanımıyor idiysen, kısaca beni tanımamışsın demektir.
- If you didn't know me that way then you simply didn't know me.
Neler oluyor biliyor musun? - Hayır. O zaman bütün bunlar ne demek oluyor?
- Do you know what's going on? - No. What's it all about then?
En ilginç bilgi çocuklardan gelir, zira onlar bildikleri her şeyi anlatır ve sonra durur.
- The most interesting information comes from children, for they tell all they know and then stop.
Kadınların yüzü giysilerini çıkardıklarında çoğunlukla daha güzeldir, zira onlar o zaman dış görünüşleri hakkında düşünmekten vazgeçerler.
- Women's faces are often more beautiful when they take their clothes off, for they then stop thinking about their external appearance.
Onun tekrar olmamasına asla izin vermemeye hemen karar verdim.
- I decided then and there to never let that happen again.
Hemen karar vermek zorundaydım.
- I had to decide right then and there.
O tek kelime Fransızca söyleyemez ama üstelik bir yerli gibi İngilizce konuşur.
- He can't say one word of French, but then again he speaks English like a native.
Özür diledim fakat o zaman bile benimle konuşmadı.
- I apologized, but even then she wouldn't speak to me.
Sen onun olanaksız olduğunu biliyordun ve o zaman bile denedin.
- You knew it was impossible and even then, you tried.
O halde, ben sizin bugün gelmeniz gerektiğini düşünüyorum.
- In that case, I think you should come in today.
O zamana kadar, infazı erteliyoruz.
- Until then, we are postponing the execution.
O zamana kadar, Tom Mary'nin kot pantolon giydiğini hiç görmedi
- Until then, Tom had never seen Mary in jeans.
Su boruları dondu ve sonra patladı.
- The water pipes froze and then burst.
Saat ikiye kadar yatmadan onu bekledik ve sonra yatmaya gittik.
- We waited up for him until two o'clock and then finally went to bed.
Onlar onun o zamanda hastanede olduğunu söylüyor.
- They say that he was in the hospital at that time.
O zamanda biz çocuktuk.
- We were children at that time.
Firari buradan elli kilometre uzaktaki küçük bir kasabada ortaya çıkmış, ama sonra gözden kaybolmuş.
- The fugitive surfaced in a small town fifty miles from here but then disappeared again.
Ama sonra o Londra'da dilleri çalışan bir öğrenci olan Jane Wilde'a aşık oldu.
- But then he fell in love with Jane Wilde, a student studying languages in London.
Bugün plaja gitmeyi planlıyordum fakat sonra yağmur yağmaya başladı.
- I was planning on going to the beach today, but then it started to rain.
Twitter'ı kullanırdım, fakat sonra onu sıkıcı biraz buldum, bu yüzden onu kullanmayı durdurdum.
- I used to use Twitter, but then found it a bit boring, so I stopped using it.
Tom ara sıra bizi ziyarete gelir.
- Tom comes to visit us every now and then.
O, ara sıra annesine yazar.
- He writes to his mother every now and then.
Tom zaman zaman Mary'den haber alır.
- Tom hears from Mary every now and then.
Zaman zaman okulda onunla karşılaşırım.
- I meet him at school now and then.
Arada sırada seni görüyorum.
- I see you every now and then.
Arada sırada kendinizi başkasının yerine koymak iyidir.
- It's good to put yourself in someone else's place now and then.
O hâlâ ara sıra beni görmeye gelir.
- He still comes to see me now and then.
Eğer zamanınız varsa, ara sıra birkaç satır yaz.
- If you have time, drop me a line now and then.
Sadece o zamana kadar beklemek zorunda kalacağız.
- We'll just have to wait till then.
Umarım bu iyi hava o zamana kadar devam edecek.
- I hope this good weather will hold till then.
O zamana kadar döneceğim.
- I'll be back by then.
O zamana kadar tamamlanırsa gelecek ay yeni evimize taşınacağız.
- We will move into our new house next month if it is completed by then.
Ancak o zaman onun ne demek istediğini anladım.
- Only then did I realize what he meant.
O zamana kadar çoktan ayrılmış olacağım.
- By that time I'll have already left.
O zaman, Meksika henüz İspanya'dan bağımsız değildi.
- At that time, Mexico was not yet independent of Spain.
Up until then, I hadn't seen how seriously we were in trouble.
Keşke o zaman bütün hikayeyi bana anlatsaydın!
- If only you had told me the whole story at that time!
O zaman Kuzey Amerika'da birkaç tane yol vardı.
- Few roads existed in North America at that time.
O zamana nalları dikmiş olurum.
- I'll be six feet under by then.
Ancak, o zamana kadar, çok geçti.
- By then, however, it was too late.
O takdirde, öyle olsun.
- In that case, so be it.
Tam o sırada parktaki işçiler bazı küçük oyun kartları getirdiler.
- Just then, the workers in the park brought over some small playing cards.
Tam o sırada, otobüs durdu.
- Just then, the bus stopped.
Than the knyght sawe hym lye soo on the ground, he alyght and was passynge heuy, for he wende he had slayne hym .
He was happy then.
What were you doing at that time?
- What were you doing then?
I know what time you said you would be there, but I wasn't able to be there at that time.
- I know what time you said you'd get there, but I couldn't get there then.
It will be finished before then.
That’s a nice shirt, but then, so is the other one.
You don't like potatoes? What do you want me to cook, then?.
There are three green ones, then a blue one.
He fixed it, then left.
I think I'll take three pairs of shoes. Then again, I only plan to stay two days.
It created a disruption, and then some.
We may finish this wiki next year; but then, we may never finish.
Call your mother now and then and let her know you care.
... And you'd start a sentence and then by the time it ended up ...
... But let's say you don't like glasses. Let's say you don't wear glasses. Then how will ...