Kaza, trafiği büyük bir karışıklık içine soktu.
- The accident threw traffic into great confusion.
Haber büyük karışıklık yarattı.
- The news created a lot of confusion.
O, kaçmak için kargaşadan yararlandı.
- She took advantage of his confusion to escape.
Her yerde çığlık ve kargaşa vardı.
- There was shouting and confusion everywhere.
Elektrik kesildiğinde herkes şaşkınlık içinde koşuşturuyordu.
- When the electricity went off everyone was rushing about in a state of confusion.
Tom, Mary'nin yüzünde bir şaşkınlık bakışı gördü.
- Tom saw a look of confusion on Mary's face.