Tom gözyaşlarını tutmaya çalıştı.
- Tom tried to hold back his tears.
Tom barajın tutmayacağını bilemezdi.
- Tom had no way of knowing that the dam wouldn't hold.
Kız gözyaşlarını tutmak için çok gayret etti.
- The girl tried hard to hold back her tears.
Bu tavanın sapını tutmak kolaydır.
- The handle of this pan is easy to hold.
Tom, John ve Mary'yi el ele tutuşurlarken gördü.
- Tom saw John and Mary holding hands.
Sadece el ele tutuşuyorduk.
- We were just holding hands.
Yarın öğleden sonra ilk olarak personel toplantısı yapmak istiyorum, bu yüzden konferans salonunu ayırır mısın?
- I'd like to hold a staff meeting first thing tomorrow afternoon, so could you reserve the conference room?