Bir polis memuru olduğunu Tom'a söyleme.
- Don't tell Tom you're a cop.
Bir fincan kahve kafamı aydınlattı.
- A cup of coffee cleared my head.
Kafasını erkeğin omuzuna koymuş olan kız şaşkın şaşkın etrafına bakındı.
- The girl, who had her head on the boy's shoulder, looked around in surprise.
Teksirci-kopyacı tayfasının kellesi vurula.
- Off with the head of duplicate-mongers.
Keiko, sınıf başkanıdır.
- Keiko is at the head of her class.
Ikeda birkaç aptalca hata yaptı ve bu yüzden ona bölüm başkanı tarafından ağzının payı verildi.
- Ikeda made several silly mistakes, and so he was told off by the department head.
O, baş ağrısından acı çekiyor.
- He is suffering from a headache.
Lee Leffingwell, Austin Şehir Konseyi'nin başkanıdır.
- Lee Leffingwell is the head of the Austin City Council.
Eve geri yönelmek zorundayım.
- I've got to head back home.
Tam olarak benim gitmek istediğim yere gidiyorsun.
- You're heading exactly where I wanted to go.
İşe geri gitmek zorundayım.
- I've got to head back to work.
Ana merkezlerimiz Boston'da.
- Our headquarters are in Boston.
Komşunun çocuğu bir ağaçtan tepe üstü düştü.
- The boy next door fell head first from a tree.
O suya tepetaklak düştü.
- He fell head over heels into the water.
Turalar ben kazanırım, yazılar sen kaybedersin.
- Heads I win, tails you lose.
Baş hemşire ile konuşabilir miyim?
- Can I speak to the head nurse?
Baş hemşire ile konuşmak istiyorum.
- I would like to speak to the head nurse.
Tom genellikle sadece başlıkları okur.
- Tom usually only reads the headlines.
Tom sadece başlıklara baktı.
- Tom only glanced at the headlines.
Tom kapıdan dışarıya yöneldi.
- Tom headed out the door.
Tom eşyalarını topladı ve kapıya yöneldi.
- Tom gathered his belongings and headed for the door.
O, kafasındaki şapkayı geriye doğru itti.
- He pushed his hat back on his head.
Jim'in başında beyaz bir şapkası var.
- Jim has a white hat on his head.
Böyle aptalca düşünceleri kafana sokma.
- Don't put such silly thoughts into his head.
Batılı ülkeler doları güçlendirmek için baş başa verip düşünüyorlar.
- Western nations have to put their heads together to strengthen the dollar.
Yola çıkmak üzereydim.
- I was about to head out.
Şimdi yola çıkmak zorundayım.
- I have to head out now.
Yüksek sesli matkap, kocasına baş ağrısı verdi.
- The loud drill gave her husband a headache.
Sen akıllı ve zeki birisin.
- You've got a good head on your shoulders.
Onun akıllı olduğunu kabul ediyorum ama o her zaman karşısındakinin anlayamayacağı şekilde konuşmak zorunda mı?
- I admit he's smart, but does he have to talk over everyone's heads all the time?
Bir polis memuru olduğunu Tom'a söyleme.
- Don't tell Tom you're a cop.
Polisler Tom'un kim olduğunu biliyor.
- The cops know who Tom is.
Ikeda birkaç aptalca hata yaptı ve bu yüzden ona bölüm başkanı tarafından ağzının payı verildi.
- Ikeda made several silly mistakes, and so he was told off by the department head.
Hiç kimse futbolcu olmadan bir futbol takımının teknik direktörü olamaz.
- Nobody can be a head coach of a soccer team without being a soccer player.
O, pazarlama bölümünün yöneticisidir.
- He's the head of the marketing department.
O her zaman sınıfının zirvesinde oldu.
- She has always been at the head of her class.
Son püskürmede 50'den fazla kişi öldü. Volkanik kayalar bazı kurbanların başına çarptı.
- More than 50 people died from the recent eruption. Volcanic rocks struck some victims in the head.
Eğer çekici bir kişiliğe sahip olmak istiyorsanız, omuzlarınızda iyi bir kafaya sahip olmalısınız.
- If you want to have an attractive personality, you need to have a good head on your shoulders.
Müdür emekli olduktan sonra Tom kuruluşun başına tayin edildi.
- Tom was named the head of the organization after the director retired.
Okul müdürünü hemen gidip görmelisin.
- You must go and see the headmaster at once.
Tom Boston'daki bir restoranda baş şeftir.
- Tom is the head chef at a restaurant in Boston.
Çocuğun başında büyük bir yumru var. O kadar çok ağlamasına şaşmamalı.
- The boy has a huge bump on his head. No wonder he cried so much!
Oturacak bir yerim olduğu için memnunum.
- I'm glad to have a roof over my head.
Geceleri korna kullanmaktan kaçınılmalı. Gece onun yerine farları yak.
- Using the horn at night should be avoided. At night, flash the headlights instead.
She gave great head.
Be careful when you pet that dog on the head; it may bite.
lacrosse The top part of a lacrosse stick that holds the ball.
Who heads the board of trustees?.
Pour me a fresh beer; this one has no head.
The hutch now looks like a “Turkish bath,” and the heads have their arms around one another, passing the pipe and snapping their fingers as they sing Smokey Robinson's “Tracks of My Tears” into the night.
During meetings, the supervisor usually sits at the head of the table.
The expedition followed the river all the way to the head.
Tap the head of the drum for this roll.
The head cook.
Give me a head of lettuce.
We will consider performance issues under the head of future improvements.
I'm fed up working for a boss. I'm going to head out on my own, set up my own business.
he took them seriously, too, just as seriously as he took the ‘head’ that followed after drink.
The salmon are first headed and then scaled.
head wind.
I've got to go to the head.
Let the engine build up a good head of steam.
Police arrested the head of the gang in a raid last night.
The heads of your tape player need to be cleaned.
He has no head for heights.
What does it say on the head of the page?.
they shot 20 head of quail.
This song keeps going through my head.
Admission is three dollars a head.
Because you got them all right, you can go to the head.
These isses are going to come to a head today.
planting the hedges increased the head of quail and doves.
We are having a difficult time making head against this wind.
... Two years later, I got an email from the head PR of ...
... to be giving birth to my own head." [ Laughter ] ...