O buraya öğleden önce geldi.
- He came here before noon.
O bebek öğleye kadar beş saat uyumuş olacak.
- That baby will have slept five hours by noon.
Öğlene kadar burada olması gerekirdi.
- She was supposed to be here by noon.
Onunla öğlen randevum var.
- I have an appointment with him at noon.
Tom, Mary'nin öğle yemeğini her zaman öğle vakti yediğini söylüyor.
- Tom says Mary always eats lunch at noon.