Biz güzel manzaraya bakarak ayakta durduk.
- We stood looking at the beautiful scenery.
Siyah saçlı güzel kız parkta idi.
- The beautiful girl with black hair was in the park.
Ben senden daha güzelim.
- I am more beautiful than you.
Doğduğum yer olan Nagasaki, güzel bir liman kentidir.
- Nagasaki, where I was born, is a beautiful port city.
Bir dağ sırtı eteğinde güzel bir şehirde yaşamak çok hoştur.
- It's very pleasant to live in a beautiful city at the foot of a mountain ridge.
Tom sadece güzel kızlardan hoşlanıyor.
- Tom likes only beautiful girls.
Gökyüzünün harika rengi az sonra yok oldu.
- The beautiful color of the sky soon faded away.
Piknik için harika bir gün, değil mi?
- Isn't it a beautiful day for a picnic?
Buz pateni zarif ve güzel olabilir.
- Ice skating can be graceful and beautiful.
O güzel ve ayrıca çok zarif.
- She is beautiful, and what is more, very graceful.
Bu çiçek tatlı kokuyor.
- This flower smells beautiful.
O güzel değildi ama onun büyük, nazik kahverengi gözleri ve tatlı bir gülümsemesi vardı.
- She wasn't beautiful, but she had big, kind brown eyes and a sweet smile.
Kiraz çiçekleri çok güzeldir.
- Cherry blossoms are very beautiful.
Fransa'nın bayanları güzeldir.
- The women of France are beautiful.
Beautiful! What a catch! (referring to an athlete catching a ball).
Beautiful! I dropped the soup on the floor!.
The skater performed a beautiful axel.
... And it will change how you and I experience this beautiful ...
... What do people find beautiful? ...