Onlar yukarıdaki katta yaşıyor.
- They live on the floor above.
İnsanlar kendi aralarında mücadele ederken melekler yukarıdan izlerler.
- Angels watch from above as men fight amongst themselves.
Biz ağaçların üzerindeki kuleyi görebiliyoruz.
- We can see the tower above the trees.
Patron, yazıhanenin üzerindeki balkonda işçileri gözleyerek gezindi.
- The boss strolled around the balcony above the office, observing the workers.
Çatalı ekmek ve tereyağı tabağı üzerine koy.
- Place the bread and butter plate above the fork.
Mermi dizin üzerine girdi.
- The bullet entered above the knee.
Elbisesi dizinin üstündeydi.
- Her dress is above the knee.
Sağlık zenginliğin üstündedir, zira zenginlik bize sağlık kadar çok mutluluk vermiyor.
- Health is above wealth, for this does not give us so much happiness as that.
Lütfen yukarıdaki yorumlarımı önemseme.
- Please ignore my comments above.
Affedersiniz; yukarıdaki makalede üç hata göstermeme izin verin.
- Excuse me; allow me to point out three errors in the above article.
Bu köprünün yaklaşık üç mil ötesinde yaşıyoruz.
- We live about three miles above this bridge.
O öyle bir şey yapmanın ötesinde.
- He is above doing such a thing.
Bir buzdağının su altındaki parçası su üstündeki parçasından çok daha büyüktür.
- The part of an iceberg under the water is much larger than that above the water.
Tom'un masasının üstündeki rafta bir bovling kupası vardı.
- There was a bowling trophy on the shelf above Tom's desk.
Şöminenin üstündeki duvarda bulunan resim Tom tarafından yapıldı.
- The painting on the wall above the fireplace is by Tom.
Fenolftalein, 10.0 ya da daha fazla bir pH'a sahip olan bir baz varlığında parlak mora dönüşecektir ve 8.2 ya da daha az bir pH değerine sahip bir çözeltinin varlığında renksiz kalacaktır.
- Phenolphthalein will turn fuchsia in the presence of a base with a pH of or above 10.0 and will remain colorless in the presence of a solution with a pH of or below 8.2.
Kasaba, Londra'nın hemen kuzeyinde yer alır.
- The town lies just above London.
Şehir Londra'nın elli mil kuzeyindedir.
- The city is fifty miles above London.
Biz bulutların üstünde uçuyoruz.
- We are flying above the clouds.
Sağlık zenginliğin üstündedir, zira zenginlik bize sağlık kadar çok mutluluk vermiyor.
- Health is above wealth, for this does not give us so much happiness as that.
Fenolftalein, 10.0 ya da daha fazla bir pH'a sahip olan bir baz varlığında parlak mora dönüşecektir ve 8.2 ya da daha az bir pH değerine sahip bir çözeltinin varlığında renksiz kalacaktır.
- Phenolphthalein will turn fuchsia in the presence of a base with a pH of or above 10.0 and will remain colorless in the presence of a solution with a pH of or below 8.2.
Bir asırdan fazla bir süre önce, Rusya'daki Tunguska Nehri vadisinin üzerindeki gökyüzünde bir kuyrukluyıldız veya bir göktaşı patladı. Patlamada yüzlerce mildeki milyonlarca ağaç yıkıldı.
- More than a century ago, a comet or a meteor exploded in the sky above the Tunguska River valley in Russia. The explosion knocked down millions of trees over hundreds of miles.
O, onura her şeyden daha çok değer verir.
- He values honor above anything else.
O kesinlikle kırkın yukarısındadır.
- She is certainly above forty.
Yukarıda bahsedilen posta öğesi usulüne uygun şekilde teslim edilmiştir.
- The above-mentioned mail item has been duly delivered.
Dağ, deniz seviyesinden 2000 metre yüksekliktedir.
- The mountain is 2000 meters above sea level.
Kasaba deniz seviyesinden 1500 metre yüksekte yer alıyor.
- The town is situated 1,500 meters above sea level.
Sağlık zenginliğin üstündedir, zira zenginlik bize sağlık kadar çok mutluluk vermiyor.
- Health is above wealth, for this does not give us so much happiness as that.
Bu kitap benim çok üzerimde.
- This book is far above me.
Derin su balıkları asla ışığı görmezler ve bütün hayatlarını yukarıdan gelen artıklarla yaşarlar.
- Deep water fish never see the light and live all their lives from the scraps that come from above.
Her şeyden önce, sabırlı olun.
- Above all, be patient.
Her şeyden önce, birbirinize yardım etmelisiniz.
- Above all, you must help each other.
Her şeyden önce, birbirinize yardım etmelisiniz.
- Above all, you must help each other.
Onlar, her şeyden önce, barış içinde yaşamak istiyor.
- They want, above all things, to live in peace.
Biz ağaçların üzerindeki kuleyi görebiliyoruz.
- We can see the tower above the trees.
Patron, yazıhanenin üzerindeki balkonda işçileri gözleyerek gezindi.
- The boss strolled around the balcony above the office, observing the workers.
Sağlık zenginliğin üstündedir, zira birincisi ikincisinden daha önemlidir.
- Health is above wealth, for the former is more important than the latter.
Sağlık zenginliğin üstündedir, zira zenginlik bize sağlık kadar çok mutluluk vermiyor.
- Health is above wealth, for this does not give us so much happiness as that.
He's in a better place now, floating free as the clouds above.''.
He appealed to the court above.
Fowl that may fly above the earth.
... Now, Governor Romney will say he's got an all-of-the-above plan, but basically his plan ...
... is our commitment to American energy the all the above ...