Definition of tercihli in Turkish English dictionary
- (Pisikoloji, Ruhbilim) elective
- (Ticaret) optional
- preferred
- preferential
There is a preferential price for unemployed people and the elderly.
- İşsiz insanlar ve yaşlılar için tercihli bir fiyat vardır.
- chosen
- prefered
- tercih
- choice
English is quite often the language of choice when speaking to an international audience.
- İngilizce uluslararası bir izleyici kitlesiyle konuşurken, oldukça sık tercih edilen bir dildir.
I know where Tom would be if he had any choice.
- Bir tercihi olsa Tom'un nerede olacağını biliyorum.
- tercih
- {i} preference
Both words can be used according to the preference of the user.
- Her iki kelime de kullanıcının tercihine göre kullanılabilir.
Have you got any preference between beef and lamb?
- Dana ve kuzu eti arasında herhangi bir tercihin var mı?
- tercihli hisse senedi
- preferred stocks
- tercihli tarife düzenlemesi, önlemleri
- (Ticaret) preferential tariff treatment, Preferential tariff measure
- tercihli algı
- (Pisikoloji, Ruhbilim) preferential perception
- tercihli anlaşma
- (Politika, Siyaset) preferential agreement
- tercihli anoreksi
- (Pisikoloji, Ruhbilim) elective anorexia
- tercihli araç yolu
- bus lane
- tercihli biçimi sapa
- (Bilgisayar) set preferred format
- tercihli davranış
- (Politika, Siyaset) preferential treatment
- tercihli dilsizlik
- (Pisikoloji, Ruhbilim) elective mutism
- tercihli fiyatlandırma
- (Ticaret) differential pricing
- tercihli gümrük tarifesi
- (Ticaret) preferential duty
- tercihli gümrük vergisi
- (Ticaret) preferential customs duty
- tercihli işe alma
- (Ticaret) preferential hiring
- tercihli işlem ya da uygulama
- (Ticaret) preferential treatment
- tercihli kredi
- (Ticaret) preferential credit
- tercihli navlun oranı
- preferential freight rate
- tercihli olarak
- preferentially
- tercihli ortak
- (Politika, Siyaset) preferential partner
- tercihli oy
- (Hukuk) preferential voting
- tercihli oylama
- (Politika, Siyaset) preferential voting
- tercihli rejim
- (Hukuk) preferential regime
- tercihli tahvil
- (Ticaret) underlying bond
- tercihli tarife
- (Hukuk) preferred tariff, preferential tariff
- tercihli tarife düzenlemesi
- (Ticaret) preferential tariff measure
- tercihli tarife düzenlemesi
- (Ticaret) preferential tariff treatment
- tercihli tarife uygulaması
- (Ticaret) preferential tariff treatment
- tercihli tarife önlemleri
- (Politika, Siyaset,Ticaret) preferential tariff measure
- tercihli tarife önlemleri
- (Ticaret) preferential tariff treatment
- tercihli temettü
- (Ticaret) optional dividend
- tercihli ticaret
- (Hukuk) preferential trade
- tercihli ticaret anlaşması
- (Politika, Siyaset) preferential agreement
- tercihli ticaret anlaşması
- (Hukuk) preferential commercial agreements
- tercihli ticaret anlaşması
- (Ticaret) preferential trade agreement
- tercihli ticaret düzenlemeleri
- (Hukuk) preferential commercial arrangements
- tercihli uygulama
- (Ticaret) preferential treatment
- tercihli vergi
- (Ticaret) preferential duty
- tercihli yaklaşma
- (Havacılık) option approach
- tercihli yaşam alanı
- (Pisikoloji, Ruhbilim) preferred niche
- tercihli yüzen faiz
- (Ticaret) floating-rate preferred
- tercih
- prefer
I prefer reading to writing.
- Okumayı yazmaya tercih ederim.
I prefer quality to quantity.
- Kaliteyi miktara tercih ederim.
- tercih
- would rather
I would rather stay at home than go out.
- Dışarı çıkmaktansa evde kalmayı tercih ederim.
I would rather have been born in Japan.
- Japonya'da doğmuş olmayı tercih ederdim.
- tercih
- (Bilgisayar) weight
- tercih
- {i} fondness
- tercih
- option
Layla prefers the second option.
- Leyla ikinci seçeneği tercih ediyor.
- tercih
- prefered to
- tercih
- election
- tercih
- favoured
- tercih
- preferred to
- tercih
- prefering
- tercih
- prefer to
I prefer to buy domestic rather than foreign products.
- Yabancı ürünler yerine yerli ürünler almayı için tercih ederim.
I prefer to bath in the morning.
- Ben sabah banyo yapmayı tercih ederim.
- tercih
- opted to
- tercih
- prefers
Tom prefers speaking French.
- Tom Fransızca konuşmayı tercih eder.
Tom prefers to eat French fries with ketchup.
- Tom ketçaplı patates kızartması yemeği tercih ediyor.
- tercih
- in preference
- balıkçılık tercihli hakları
- (Hukuk) preferential rights of fishing
- karşılıklı tercihli rejim
- (Hukuk) mutual preferential regime
- tercih
- dish
Perhaps you would have preferred a French dish.
- Belki bir Fransız yemeğini tercih ederdiniz.
I would rather die than live in dishonor.
- Onursuzca yaşamaktansa ölmeyi tercih ederim.
- tercih
- preference, choice
- tercih
- predilection
- zorunlu tercihli
- (Askeri) mandatory optional