En heyecanlı anda herkes çok gergin görünüyordu.
- In the most thrilling moment, everyone looked very tense.
Böyle gergin olmaya gerek yok.
- There's no need to be that tense.
Basit gelecek zaman denilen şey İngilizce sınavında kabul edilse bile, o mevcut değildir.
- It is even becoming accepted even in exam-English that that called simple future tense does not exist.
Uçağa binmeden önce her zaman gergin olurum.
- I am always tense before I get on an airplane.
Tom'un patronuyla buluşması gerilimli idi.
- Tom's meeting with his boss was very tense.
Washington'daki atmosfer çok gergin oldu.
- The atmosphere in Washington became very tense.
Mary odada iken, Tom her zaman gergin hissettiğini söylüyor.
- Tom says that he always feels tense when Mary is in the room.
Hükümetin mali durumu sıkıntılı.
- The government's financial situation is tense.
Tom'un patronuyla buluşması gerilimli idi.
- Tom's meeting with his boss was very tense.
The basic tenses in English are present, past, and future.
Don't keep me in suspense!
- Don't keep me on tenterhooks!
You have changed your name to please them, but these racists are gonna also ask you to change the color of your skin. Can you do that?
- Onları memnun etmek için adını değiştirdin, ama bu ırkçılar ten rengini değiştirmeni de isteyecekler. Yapabilir misin bunu?
She felt the warmth of the sun on her skin.
- Güneşin sıcaklığını teninde hissetti.
Tom has a very fair complexion and burns easily in the sun.
- Tom'un çok açık bir teni var ve güneşte kolayca yanar.
A stocky man with a swarthy complexion snatched Mary's handbag and disappeared into the crowd.
- Esmer tenli tıknaz bir adam Mary'nin el çantasını kaptı ve kalabalığa doğru ortadan kayboldu.
... Because there's thousands and thousands and tens of thousands ...
... that's tens upon tens of thousands of them every second ...