Food, clothing and shelter are the foundations of survival.
- Gıda, giyim ve barınak hayatta kalmanın temelleridir.
Weak foundations caused the house to subside.
- Zayıf temeller evin çökmesine yol açtı.
I'm just getting back to basics.
- Ben sadece temellere geri dönüyorum.
We need to get back to the basics.
- Bizim temellere geri dönmemiz gerek.
Compassion is the basis of all morality.
- Merhamet tüm ahlakın temelini oluşturmaktadır.
Discrimination on the basis of gender is prohibited.
- Cinsiyet temelli ayrımcılık yasaklanmıştır.
This house has a solid foundation.
- Bu evin sağlam bir temeli vardır.
Your idea has no foundation at all.
- Sizin fikrinizin hiç temeli yok.
Studies show that once the basic needs of shelter and food are met, additional wealth adds very little to happiness.
- Araştırmalar, temel barınma ve gıda ihtiyaçları karşılanır karşılanmaz, ilave zenginliğin mutluluğa çok az şey kattığını gösteriyor.
Let's learn the basic tags in order.
- Temel etiketleri sırayla öğrenelim.
All of your accusations are baseless. She is innocent, and we will prove that.
- Senin suçlamalarının tümü temelsizdir. O masumdur ve biz bunu kanıtlayacağız.
Baseless speculations.
- Temelsiz spekülasyonlar.
Education is one of the most essential aspects of life.
- Eğitim, yaşamın en temel yönlerinden biridir.
Gathering information is one of the essentials of travel.
- Bilgi toplamak, gezinin temellerinden biridir.
The government must make fundamental changes.
- Hükümet temel değişiklikler yapmalı.
When we hear of a divorce we assume that it was caused by the inability of those two people to agree upon fundamentals.
- Bir boşanma duyduğumuzda biz bunun o iki kişinin temel ilkeler üzerinde anlaşmaya varma yetersizliğinden kaynaklandığını varsayıyoruz.
We still have to solve the underlying problem.
- Biz hâlâ temel sorunu çözmek zorundayız.
This is an elementary error of reasoning.
- Bu akıl yürütme ile ilgili temel bir hatadır.
Education shall be free, at least in the elementary and fundamental stages.
- Eğitim, en azından ilk ve temel aşamalarda parasızdır.
The party gained ground rapidly.
- Parti hızla temel kazandı.
The house burned to the ground before the fire truck arrived.
- İtfaiye aracı gelmeden önce ev temele kadar yandı.
Cassava is a drought-tolerant crop and consequently a major staple food for millions of people.
- Manyok kuraklığa dayanıklı bir ekindir ve bu nedenle milyonlarca insan için önemli bir temel gıdadır.
Instant noodles are a staple among college students.
- Anlık şehriyeler üniversite öğrencileri arasında temel bir yemektir.
Let's start with the basics.
- Temel ögelerle başlayalım.
We're going to go back to basics.
- Biz temel öğelere geri gideceğiz.
Make solidarity and equal rights the cornerstone of public policy.
- Dayanışma ve eşit haklar kamu politikasının temel taşını oluşturur
Freedom of speech is the cornerstone of democracy.
- Konuşma özgürlüğü, demokrasinin temel taşıdır.
What was your primary focus while you were in college?
- Üniversitedeyken temel odağın neydi?
Electronic news media is our primary source of information.
- Elektronik haber medya temel bilgi kaynağımızdır.
So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.
- Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.
Bravery is a central principle of Hanukkah.
- Cesaret, Hanuka'nın temel bir ilkesidir.
The government must make fundamental changes.
- Hükümet temel değişiklikler yapmalı.
When we hear of a divorce we assume that it was caused by the inability of those two people to agree upon fundamentals.
- Bir boşanma duyduğumuzda biz bunun o iki kişinin temel ilkeler üzerinde anlaşmaya varma yetersizliğinden kaynaklandığını varsayıyoruz.
Marriage is the main cause of all divorces.
- Bütün boşanmalarının temel nedeni evliliktir.
The main crop of Japan is rice.
- Japonyanın temel ürünü pirinçtir.
Don't discriminate against people based on nationality, gender, or occupation.
- İnsanlara milliyet, cinsiyet veya meslek temelinde ayrımcılık yapmayın.
Nothing is more contemptible than respect based on fear.
- Hiçbir şey korku temelli saygıdan daha aşağılık değil.
We must get to the root of the problem.
- Problemin temeline gitmeliyiz.
The principal goal of NASA's Juno mission is to understand the origin and evolution of Jupiter.
- NASA'nın Juno misyonunun temel hedefi Jüpiterin kökeni ve evrimini anlamaktır.
This is one of the principal arguments against your plan.
- Bu, senin planına karşı temel argümanlardan biridir.
I need to get to the bottom of this.
- Bunun temeline inmeliyim.
I'm getting to the bottom of this.
- Bunun temeline iniyorum.
Food, clothing and shelter are the foundations of survival.
- Gıda, giyim ve barınak hayatta kalmanın temelleridir.
Weak foundations caused the house to subside.
- Zayıf temeller evin çökmesine yol açtı.