Definition of temel in Turkish English dictionary
- basis
This idea is the basis of my argument.
- Bu fikir benim iddiamın temelidir.
Everything starts from the basis.
- Her şey temelden başlar.
- foundation
Your idea has no foundation at all.
- Sizin fikrinizin hiç temeli yok.
A house is built on top of a solid foundation of cement.
- Bir ev, çimentodan yapılmış sağlam bir temel üstüne inşa edilmiştir.
- base
Nothing is more contemptible than respect based on fear.
- Hiçbir şey korku temelli saygıdan daha aşağılık değil.
Don't discriminate against people based on nationality, gender, or occupation.
- İnsanlara milliyet, cinsiyet veya meslek temelinde ayrımcılık yapmayın.
- basic
This course teaches basic skills in First Aid.
- Bu kurs İlkyardımda temel becerileri öğretir.
Studies show that once the basic needs of shelter and food are met, additional wealth adds very little to happiness.
- Araştırmalar, temel barınma ve gıda ihtiyaçları karşılanır karşılanmaz, ilave zenginliğin mutluluğa çok az şey kattığını gösteriyor.
- essential
I must spend the money remaining to me only for essential things.
- Bana kalan parayı sadece temel şeyler için harcamalıyım.
Gathering information is one of the essentials of travel.
- Bilgi toplamak, gezinin temellerinden biridir.
- fundamental
There is a fundamental difference between your opinion and mine.
- Senin fikrinle benimki arasında temel bir fark vardır.
When we hear of a divorce we assume that it was caused by the inability of those two people to agree upon fundamentals.
- Bir boşanma duyduğumuzda biz bunun o iki kişinin temel ilkeler üzerinde anlaşmaya varma yetersizliğinden kaynaklandığını varsayıyoruz.
- constitutive
- foundation; basis; base; ground, groundwork; main, chief, basic, fundamental, principal, primary, elementary
- (Kanun) grounds
- ground
Let's establish some ground rules.
- Bazı temel kurallar belirleyelim.
You're wasting your energy. Your complaint is groundless.
- Enerjini harcıyorsun. Şikayetin temelsiz.
- elementary
Education shall be free, at least in the elementary and fundamental stages.
- Eğitim, en azından ilk ve temel aşamalarda parasızdır.
This is an elementary error of reasoning.
- Bu akıl yürütme ile ilgili temel bir hatadır.
- cornerstone
Make solidarity and equal rights the cornerstone of public policy.
- Dayanışma ve eşit haklar kamu politikasının temel taşını oluşturur
Freedom of speech is the cornerstone of democracy.
- Konuşma özgürlüğü, demokrasinin temel taşıdır.
- (Ticaret) structure
- profound
- essential for
- primary
The three primary colors are the basis of all the other colors.
- Üç ana renk, diğer bütün renklerin temelidir.
Honesty is the primary reason for his success.
- Dürüstlük onun başarısı için temel nedendir.
- (İnşaat) matrix
- precept
- abecederian
- back drop
- hypostasis
- radix
- bases
- rudimentary
- ultimate
So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.
- Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.
- mainstream
- primitive
- (Bilgisayar) primitives
- simple
- bread-and-butter
- (isim) Foundation; basis; principal, chief
- bed
- ground form
- parent
- fundament
Let us turn now to the fundamental issue.
- Şimdi temel konuya dönelim.
There is a fundamental difference between your opinion and mine.
- Senin fikrinle benimki arasında temel bir fark vardır.
- staple
Cassava is a drought-tolerant crop and consequently a major staple food for millions of people.
- Manyok kuraklığa dayanıklı bir ekindir ve bu nedenle milyonlarca insan için önemli bir temel gıdadır.
Instant noodles are a staple among college students.
- Anlık şehriyeler üniversite öğrencileri arasında temel bir yemektir.
- basal
- abecedarian
- (Hukuk) basic, foundation, fundamental
- corner stone
- hard pan
- backdrop
- basic, fundamental
- backbone
- substructure
- grass roots
- rudimental
- guiding
- pedestal
- groundwork
- basis; basic principle; ground, groundwork
- root
We must get to the root of the problem.
- Problemin temeline gitmeliyiz.
- keystone
- substratum
- underlying
We still have to solve the underlying problem.
- Biz hâlâ temel sorunu çözmek zorundayız.
- principal, chief, main, most important
- footing
- principal
This is one of the principal arguments against your plan.
- Bu, senin planına karşı temel argümanlardan biridir.
The principal goal of NASA's Juno mission is to understand the origin and evolution of Jupiter.
- NASA'nın Juno misyonunun temel hedefi Jüpiterin kökeni ve evrimini anlamaktır.
- elemental
- socle
- bottom
I'm getting to the bottom of this.
- Bunun temeline iniyorum.
I need to get to the bottom of this.
- Bunun temeline inmeliyim.
- bread and butter
- working
- fortification
- bedrock
- basics
These are the basics.
- Bunlar temel öğelerdir.
We're going to go back to basics.
- Biz temel öğelere geri gideceğiz.
- substruction
- rudiments
- stereobate
- central
Bravery is a central principle of Hanukkah.
- Cesaret, Hanuka'nın temel bir ilkesidir.
- temel amaç
- main purpose
- temel alan
- (Bilgisayar) base field
- temel amaç
- main goal
- temel amaç
- primary purpose
- temel amaç
- primary goal
- temel amaç
- primary aim
- temel amaç
- main objective
- temel amaç
- main aim
- temel atmak
- found
- temel atmak
- lay a foundation
- temel bilgi teknolojisi
- basic information technology
- temel bilimler
- (Eğitim,Pisikoloji, Ruhbilim) basic sciences
- temel bilimler
- (Eğitim) liberal arts
- temel dönem
- base period
- temel fark
- main difference
- temel hal
- (Kimya) ground state
- temel hat
- (Havacılık) baseline
- temel ilke
- fundamental
When we hear of a divorce we assume that it was caused by the inability of those two people to agree upon fundamentals.
- Bir boşanma duyduğumuzda biz bunun o iki kişinin temel ilkeler üzerinde anlaşmaya varma yetersizliğinden kaynaklandığını varsayıyoruz.
The separation of church and state is one of the fundamental principles of the Constitution.
- Kilise ve devletin ayrılması, anayasanın temel ilkelerinden biridir.
- temel iş
- (Ticaret) core business
- temel kip
- (Bilgisayar,Elektrik, Elektronik) dominant mode
- temel küme
- (Bilgisayar,Teknik) basis set
- temel olurlu çözüm
- (Bilgisayar,Teknik) basic feasible solution
- temel oran
- (Havacılık) base rate
- temel para
- (Ticaret) key
- temel reis
- popeye
- temel stil
- (Bilgisayar) based on
- temel taşı
- linchpin
- temel taşı
- keystone
- temel uygu
- (Muzik) fundamental chord
- temel veri
- (Ticaret) base data
- temel veri
- (Ticaret) basic data
- temel yasa
- basic law
- temel yöntem
- (Ticaret) benchmark treatment
- temel yıl
- (Politika, Siyaset) base year
- temel çözüm
- basic solution
- temel ölçü
- (Dilbilim) benchmark
- temel öncelik
- (Bilgisayar) base priority
- temel öğe
- (Askeri) primitive
- temel öğe
- (Bilgisayar) base item
- temel ücret
- (Kanun,Ticaret) base pay
- temel ücret
- (Ticaret) fundemental wage
- temel direk
- pillars
- temel ihtiyaç
- Essential need, essential
Food and other essentials such as clothing and heating.
- temel imalat işlemleri
- Basic Manufacturing Process
- temel kazısı
- main excavation
- Temel Haklar Şartı
- (Hukuk) Charter of Fundamental Rights
- temel altı
- sub-base course
- temel ansiklopedi
- (Askeri) basic encyclopedia
- temel ansiklopedi numarası
- (Askeri) base encyclopedia number - temel ansiklopedi numarası BE number basic encyclopedia number
- temel atma töreni
- groundbreaking ceremony
- temel atmak
- to lay a foundation
- temel atmak
- 1. to lay the foundation. 2. to get established in (a job, a place)
- temel ayağı
- footing
- temel bileşen
- fundamental component
- temel bilgi
- (Dilbilim) determinate knowledge
- temel bilgiler
- rudiments
- temel bilgisi
- grounding
- temel birim
- fundamental unit
- temel biçim
- fundamental form
- temel cümle gram. main clause
- (in a sentence)
- temel dalga
- fundamental wave
- temel dizin
- gross index
- temel durum
- ground state
- temel duruş starting position of
- a gymnastic exercise
- temel duvarı
- foundation wall
- temel düşünce
- keynote
- temel efs
- (Bilgisayar) basic efs
- temel eğitim
- primary education
- temel eğitim
- basic training
- temel eşik
- (Bilgisayar) base threshold
- temel faiz
- (Ticaret) prime interest rate
- temel frekans
- basic frequency
- temel grup
- fundamental group
- temel görev listesi
- (Askeri) joint mission-essential task list - müşterek temsilcilik
- temel hak
- (Kanun) substantive right
- temel hak ve özgürlükler kanunu
- (Hukuk) rule of law and fundamental freedoms
- temel hata
- basic fault
- temel hedef grafiği
- (Askeri) basic target graphic
- temel ilke
- guiding rule
- temel ilke
- guiding principle
- temel ilkeler
- (Hukuk) fundamental principles
- temel ilkeler
- tramlines
- temel ingilizce
- basic english
- temel işlemler
- (Hukuk) original acts
- temel işlemler
- unit operations
- temel kadro
- skeleton crew
- temel kakmak
- to settle down in (a place) for good
- temel kaya
- bedrock
- temel kaya
- (Çevre) base rock
- temel kazığı
- foundation pile
- temel kazığı
- pile
- temel kemiği
- anat . sphenoid, sphenoid bone
- temel komut
- basic instruction
- temel konut tahsisatı
- (Askeri) basic allowance for housing
- temel kurallar
- Abc
- temel kurs
- (Eğitim) core course
- temel kısım
- part and parcel
- temel levhası
- foundation plate
- temel madde
- grist
- temel mamül madde
- (Askeri) principal end item
- temel mod
- fundamental mode
- temel mühendisliği
- foundation engineering
- temel mülkiyet hakları
- (Hukuk) intellectual property rights
- temel olan
- subjacent
- temel olarak
- basically
That's basically what they're saying.
- Onların söylediği şey temel olarak budur.
Basically, I agree with your opinion.
- Temel olarak, fikrine katılıyorum.
- temel olay
- (Ticaret) primary event
- temel parçacık
- elementary particle
- temel plakası
- foundation plate
- temel plan
- basic plan
- temel prensipler
- grammar
- temel psikolojik harekat çalışması; bit/saniye
- (Askeri) basic psychological operations study; bits per second
- temel sanayi
- basic industry
- temel sayı
- (Biyoloji) basic number
- temel sektör
- (Ticaret) key sectoi
- temel seri
- fundamental series
- temel sipariş sözleşmesi
- (Askeri) basic ordering agreement
- temel sorumluluk
- primary liability
- temel sorun
- primary concern
- temel sosyal haklardan mahrum
- underprivileged
- temel stok
- (Ticaret) basic stock
- temel stok
- (Kanun) base stock
- temel süreç
- (Ticaret) core process
- temel sıklık
- fundamental frequency
- temel sınırlamalar
- (Hukuk) major restrictions
- temel tabakası
- base course
- temel taşı
- foundation stone
- temel taşı
- (Hukuk) cornerstone
- temel taşı
- corner stone
- temel taşı
- foundation stone, cornerstone
- temel taşı
- foundation stone; cornerstone
- temel taşı
- headstone
- temel taşını koymak
- lay the foundation stone
- temel tekniği
- foundation engineering
- temel teşhis verisi unsuru
- (Askeri) basic identity data element
- temel ton
- (Fizik) fundamental tone
- temel toprağı
- foundation soil
- temel tutmak
- to become firmly fixed or established
- temel tümce gram. main clause
- (in a sentence)
- temel tür yok
- (Bilgisayar) no base type
- temel ve ileri düzeyde mesleki eğitim
- (Hukuk) basic and advanced vocational training
- temel yapı
- (Dilbilim) underlying structure
- temel yapı
- fundamental structure
- temel yazmaç
- base register
- temel yaş
- (Pisikoloji, Ruhbilim) basal age
- temel yük
- (Fizik,Teknik) electronic charge
- temel zaman
- base time
- temel zemini
- foundation soil
- temel çatı
- skeleton
- temel çivisi
- barge spike, boat spike
- temel öbek
- fundamental group