The only room available is a double.
- Mevcut tek oda iki kişiliktir.
Man is the only animal that can laugh.
- İnsan gülebilen tek hayvandır.
One, three, and five are odd numbers.
- Bir, üç ve beş tek sayılardır.
Writing two separate words when it should be written as one is a big problem in Norway.
- Tek yazılması gereken iki kelimeyi, iki ayrı kelime olarak yazmak Norveç'te büyük bir problemdir.
In Japan almost all roads are single lane.
- Japonya'da neredeyse tüm yollar tek şerittir.
I don't have a single enemy.
- Benim tek bir düşmanım yok.
Being an only child, he was the sole heir.
- Tek çocuk olduğu için, o tek varisti.
She was my sole source of happiness.
- Tek mutluluk kaynağım oldu.
His technique was unique and absolutely amazing.
- Onun tekniği eşsiz ve kesinlikle şaşırtıcıydı.
United States want to be the World unique superpower.
- Amerika Birleşik Devletleri dünyadaki tek süper güç olmak istiyor.
One, three, and five are odd numbers.
- Bir, üç ve beş tek sayılardır.
After an uphill struggle against great odds they finally got the company on its feet again.
- Büyük anlaşmazlıklara karşı zorlu bir mücadeleden sonra, onlar nihayet şirketi tekrar kendi ayakları üzerinde durdurdular.
She is used to living alone.
- Tek başına yaşıyordu.
Everyone has the right to own property alone as well as in association with others.
- Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.
She leads a solitary life in a remote area of Scotland.
- O, İskoçya'nın uzak bir bölgesinde tek başına bir hayat sürüyor.
I cannot carry this suitcase by myself.
- Bu bavulu tek başıma taşıyamıyorum.
Tom offered to carry Mary's suitcase, but she told him she wanted to carry it herself.
- Tom, Mary'ye valizini taşımayı teklif etti ama Mary, valizi kendisinin taşımak istediğini söyledi.
The rear tire of my bicycle is flat.
- Bisikletimin arka tekerleği patlak.
He flatly refused her requests for help.
- Onun yardım teklifini açıkça reddetti.
History is merely repeating itself.
- Tarih sadece kendini tekrarlıyor.
The one and only dessert my son eats is chocolate cake.
- Oğlumun yediği bir çeşit ve tek tatlı çikolatalı pastadır.
This is the one and only thing he can do. He can't do anything else.
- Bu onun yapabileceği tek şey. Başka bir şey yapamaz.
She added in her letter that she would write again soon.
- O yakında tekrar yazacağını mektubunda ekledi.
Tom is a technology addict.
- Tom bir teknoloji bağımlısı.
Sami's only companion was his dog.
- Sami'nin tek arkadaşı onun köpeğiydi.
Tom's only companion is his dog.
- Tom'un tek arkadaşı onun köpeğidir.
I'd like to break this 100 dollar bill into four 20 dollar bills and twenty singles.
- Ben bu 100 dolarlık banknotu, dört tane 20 dolarlık banknot ve yirmi tane tekliğe bozmak istiyorum.
Individual atoms can combine with other atoms to form molecules.
- Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.
I think that monolingualism is very limiting.
- Bence tek dillilik çok sınırlı.
Postal services are a government monopoly.
- Posta hizmetleri devlet tekelindedir.
A unicycle has one wheel.
- Tek tekerli bisikletin tek tekeri vardır.
His technique was unique and absolutely amazing.
- Tekniği eşsiz ve kesinlikle muhteşemdi.
Charles Lindbergh made the first solo flight across the Atlantic Ocean in 1927.
- Charles Lindbergh, Atlantik Okyanusu'nda, 1927 yılında ilk tek kişilik uçuşunu yaptı.
Whether you’re flying solo or in a relationship, I'll be thinking of you this Valentine’s Day.
- İster tek başına uçuyor ol, ister bir ilişki içinde ol, bu Sevgililer Günü seni düşünüyor olacağım.
The one and only dessert my son eats is chocolate cake.
- Oğlumun yediği bir çeşit ve tek tatlı çikolatalı pastadır.
This is the one and only thing he can do. He can't do anything else.
- Bu onun yapabileceği tek şey. Başka bir şey yapamaz.
I bid you greetings and may there be peace through fellowship between us.
- Sana selam teklif ediyorum ve aramızdaki arkadaşlık yoluyla barış olabilir mi.
All you have to do is to cultivate the ability to put yourself in the other fellow's place.
- Tek yapmanız gereken, kendinizi diğer arkadaşın yerine koyma yeteneğini geliştirmek.
In English, we should use the pronouns a or an before singular nouns like house, dog, radio, computer, etc.
- İngilizcede a ya da an gibi zamirleri house, dog, radio, computer, v.b. tekil isimlerin önünde kullanırız.
After the Singularity, we will all have nine dimensional sex organs.
- Tekillikten sonra, hepimizin dokuz boyutlu cinsel organları olacak.
To Japanese, an American baby sleeping by himself seems lonely.
- Japonlara göre, tek başına uyuyan bir Amerikan bebeği yalnız görünüyor.
He lives in this lonely place by himself.
- O, bu ıssız yerde tek başına taşıyor.
It must be terribly difficult, running her household on her own after divorcing.
- Boşandıktan sonra evinde tek başına koşuşturmak son derece zor olmalı.
Running was my only defense.
- Koşu benim tek savunmamdı.
Tom lived alone for several years.
- Tom yıllarca tek başına yaşadı.
I repeated the word several times for her.
- Kelimeyi onun için birkaç kez tekrar ettim.