Definition of tehlikeli in Turkish English dictionary
- hazardous
This plastic garbage bag is free of hazardous chemicals.
- Bu plastik çöp torbası tehlikeli kimyasallar içermez.
Gusty winds are making travel hazardous for high profile vehicles.
- Şiddetli rüzgarlar yüksek profilli araçlar için seyahati tehlikeli yapıyorlar.
- dangerous
It is dangerous for children to play in the street.
- Caddede oynamak çocuklar için tehlikelidir.
Sometimes, Grandma is more dangerous than the KGB.
- Bazen büyükanneler, KGB'den daha tehlikelidir.
- perilous
Due to overfishing, some fish stocks are now at perilously low levels.
- Çok fazla balık avı dolayısıyla, bazı balık stokları şimdi tehlikeli derecede düşük seviyelerde.
- risky
Would you like to take part in this risky experiment?
- Bu tehlikeli deneye katılmak ister misiniz?
This is risky and dangerous.
- Bu riskli ve tehlikeli.
- unsafe
Tom told me the bridge was unsafe.
- Tom bana köprünün tehlikeli olduğunu söyledi.
- acrid
- vicious
- compromised
The building's structure is compromised.
- Binanın yapısı tehlikeli.
- endangering
- (deyim) go hard for
- miasma
- danger
Products with GMO are dangerous to human life.
- GDO'lu ürünler insan hayatı için tehlikelidir.
Radioactive matter is dangerous.
- Radyoaktif maddeler tehlikelidir.
- (deyim) go hard with
- ugly
- fatal
A little sincerity is a dangerous thing, and a great deal of it is absolutely fatal.
- Biraz samimiyet tehlikeli bir şeydir ve bununla ilgili büyük bir anlaşma kesinlikle ölümcüldür.
- breakneck
- pestilential
- dangerous, perilous, treacherous, dodgy, noxious res; risky
- hairy
- forbidding
- adventurous
- parlous
- dangerous, hazardous; perilous
- venturesome
- wildcat
- pestilent
- noxious
- touch-and-go
- daring
- treacherous
Drive carefully! The roads are treacherous.
- Dikkatlice sür! Yollar tehlikeli.
- dodgy
This year again I found a number of dodgy goods so I'll introduce them all here.
- Bu yıl yine birkaç tehlikeli mal buldum bu yüzden onların hepsini burada tanıtacağım.
- pernicious
- serious
It's a very dangerous sport, where a slight mistake can lead to serious injury.
- Bu hafif bir hatanın ciddi yaralanmalara yol açabileceği çok tehlikeli bir spor.
- insecure
- nasty
- unhealthy
- precarious
- desperate
A desperate wife has the capacity to do dangerous things.
- Umutsuz bir eşin tehlikeli şeyler yapma kapasitesi vardır.
- critical
- venturesom
- grave
- {s} murderous
- ticklish
- kittle
- venturous
- queasy
- wicked
- touchandgo
- tehlike
- danger
Radioactive matter is dangerous.
- Radyoaktif maddeler tehlikelidir.
Tufts is the most dangerous university in the world.
- Tufts, dünyanın en tehlikeli üniversitesidir.
- tehlike
- hazard
This plastic garbage bag is free of hazardous chemicals.
- Bu plastik çöp torbası tehlikeli kimyasallar içermez.
Gusty winds are making travel hazardous for high profile vehicles.
- Şiddetli rüzgarlar yüksek profilli araçlar için seyahati tehlikeli yapıyorlar.
- tehlikeli atık
- hazardous waste
- tehlikeli olarak
- hazardously
- tehlikeli alan
- (Çevre) hazardous area
- tehlikeli atık
- (Çevre) dangerous waste
- tehlikeli atıklar
- hazardous substances
- tehlikeli atıklar
- hazardous wastes
- tehlikeli bir durum
- distress
- tehlikeli bir şekilde
- precariously
- tehlikeli bölge
- (Askeri,Havacılık) danger area
- tehlikeli bölge
- hazardous area
- tehlikeli enflasyon
- (Ticaret) runaway inflation
- tehlikeli erkek
- (Argo) dog
- tehlikeli girişim
- leap in the dark
- tehlikeli hal
- precariousness
- tehlikeli iş
- (Ticaret) leap in the dark
- tehlikeli iş
- venture
- tehlikeli kimyasal
- (Çevre,Kimya) hazardous chemical
- tehlikeli madde
- hazardous substance
- tehlikeli madde
- hazardous chemical
- tehlikeli madde
- hazmat
- tehlikeli maddeler
- (Ticaret) dangerous goods
- tehlikeli maddeler
- hazardous substances
- tehlikeli mal
- (Ticaret) dangerous goods
- tehlikeli mallar
- dangerous goods
- tehlikeli malzeme
- (Askeri) hazardous material
- tehlikeli olmak
- be dangerous
- tehlikeli saha
- (Havacılık) danger area
- tehlikeli saha
- (Askeri) hot spot
- tehlikeli vuruş
- nasty blow
- tehlikeli yaklaşma
- (Havacılık) near miss
- tehlikeli yük
- (Askeri) hazardous cargo
- tehlikeli bir durum yaratmak
- To create a dangerous situation
- tehlikeli husus
- dangerous things
- tehlikeli sularda yüzmek
- (deyim) Swim in dangerous waters
- Tehlikeli Malzeme Bilgi Sistemi
- (Askeri) Hazardous Material Information System
- tehlikeli adam
- ugly customer
- tehlikeli akım çizgisi
- dangerous flow path
- tehlikeli araba kullanmak
- reckless driving
- tehlikeli araç kullanma
- (Hukuk) dangereous driving
- tehlikeli atık alanları
- hazardous waste sites
- tehlikeli atık istasyonu
- hazardous waste station
- tehlikeli batık
- (Askeri) dangerous wreck
- tehlikeli bir biçimde
- venturesomely
- tehlikeli bir halde
- acridly
- tehlikeli bir şekilde
- perilously
- tehlikeli boyutta sızma
- seepage of dangerous extent
- tehlikeli değer
- critical value
- tehlikeli durum
- mantrap
- tehlikeli durum
- state of distress
- tehlikeli durum
- desperate straits
- tehlikeli durum
- touch-and-go
- tehlikeli dönüş
- Dangerous bend
- tehlikeli gemi enkazı
- (Askeri) dangerous wreck
- tehlikeli gerilim
- dangerous voltage
- tehlikeli girişim
- venture
- tehlikeli girme
- (Askeri) critical penetration
- tehlikeli halde
- daringly
- tehlikeli hava sahaları
- (Askeri) hazardous airspace
- tehlikeli hava sahası
- (Askeri) danger airspace
- tehlikeli hava sahası
- (Askeri) airspace danger area
- tehlikeli hava trafik raporu
- (Askeri) hazardous air traffic report
- tehlikeli hız
- critical speed
- tehlikeli ikmal maddeleri
- (Askeri) hazardous supplies
- tehlikeli iş
- warm work
- tehlikeli iş
- adventure
- tehlikeli işi üzerine almak
- bell the cat
- tehlikeli kargo
- (Askeri) hazardous cargo
- tehlikeli kimyasal ajanlar
- (Politika, Siyaset) hazardous chemical agent
- tehlikeli kısım
- (Askeri) danger space
- tehlikeli madde
- (Askeri) hazardous material
- tehlikeli madde hasarı
- (Çevre) damage to dangerous objects
- tehlikeli madde taşıma
- (Otomotiv) carriage of dangerous goods
- tehlikeli maddeler
- (Hukuk) dangerous substances
- tehlikeli malzemeler
- (Askeri) hazardous materials
- tehlikeli mi
- Is it dangerous
- tehlikeli müstahzarlar
- dangerous preparations
- tehlikeli nokta hükmü
- (Ticaret) peril-point provisions
- tehlikeli olabilir
- It may be dangerous
- tehlikeli olan
- insecureness
- tehlikeli olmayan
- nonhazardous
- tehlikeli su
- dangerous water
- tehlikeli suçlu
- desperate criminal
- tehlikeli teşebbüs
- dangerous undertaking
- tehlikeli ultraviyole
- (Çevre) dangerous ultraviolet
- tehlikeli viraj
- dangerous curve
- tehlikeli viraj
- dangerous bend
- tehlikeli yayım
- hazardous emission
- tehlikeli yer
- dangerous place
- tehlikeli şekilde
- perilously
- tehlikeli şey
- tinderbox
- tehlike
- threat
There is a threat of a storm.
- Fırtına tehlikesi var.
Meteor strikes are a serious threat.
- Meteor çarpmaları ciddi bir tehlikedir.
- tehlike
- {i} peril
Sami realized the peril he was in.
- Sami, içinde bulunduğu tehlikeyi fark etti.
Unless a nation's existence is in peril, war is murder.
- Bir ulusun hayatı tehlikede değilse, savaş cinayettir.
- tehlike
- (Hukuk) jeopardy
Would domestic peace be plunged into jeopardy?
- İç barış tehlikeye girer mi?
- tehlike
- pitfall
- tehlike
- dangerousness
- tehlike
- (Askeri) mayday
- tehlike
- menace
- tehlike
- endanger
Can Tatoeba contribute to the saving of endangered languages?
- Tatoeba, yok olma tehlikesinde olan dillerin korunmasında katkıda bulunabilir mi?
I still can't believe they had a snow leopard in that zoo. I thought they were an endangered species.
- O hayvanat bahçesinde bir kar leoparı olduğuna hâlâ inanamıyorum. Onların tehlike altındaki bir tür olduğunu düşünüyordum.
- tehlike
- trouble
Jamal is a dangerous thug. He always gets in trouble.
- Jamal tehlikeli bir haydut. Her zaman başı beladadır.
- tehlike
- insecureness
- tehlike
- distress
We've got a distress signal from that ship.
- Biz o gemiden bir tehlike sinyali aldık.
The ship flashed a distress signal.
- Gemi bir tehlike sinyali gönderdi.
- tehlike
- perniciousness
- tehlikeli bölge
- danger zone
- tehlikeli durum
- touch and go
- tehlikeli durum
- precariousness
- çok tehlikeli
- very dangerous
- TEHLİKELİ
- (Askeri) jeopardous
- biyolojik tehlikeli atık
- (Biyoloji) biological hazardous waste
- bu sularda köpekbalığı ya da tehlikeli balıklar var mı
- Are there sharks or other dangerous creatures in these waters
- patlama tehlikeli
- explosion-hazardous
- son derece tehlikeli
- breakneck
- sürüden ayrılmış tehlikeli bizon
- rogue buffalo
- sürüden ayrılmış tehlikeli fil
- rogue elephant
- sürüden ayrılmış tehlikeli hayvan
- n. rogue
- tehlike
- risk
This is risky and dangerous.
- Bu riskli ve tehlikeli.
They risked their lives on the dangerous trip.
- Tehlikeli yolculukta hayatlarını riske attılar.
- tehlike
- storm cloud
- tehlike
- danger, hazard; risk; emergency
- tehlike
- shoal
- tehlike
- (gemi) distress
- tehlike
- emergency
- tehlike
- danger; hazard; peril
- tehlike
- hazardousness
- uluslar arası denizcilik tehlikeli malları (Birleşmiş Milletler (UN))
- (Askeri) international maritime dangerous goods (UN)
- çok tehlikeli
- dodgy