One of the greatest dangers in your human relations is self-centeredness.
- İnsan ilişkilerinde en büyük tehlikelerden biri bencillik.
Dangers give relish to an adventure.
- Tehlikeler bir maceraya zevk verir.
Radioactive matter is dangerous.
- Radyoaktif maddeler tehlikelidir.
Sometimes, Grandma is more dangerous than the KGB.
- Bazen büyükanneler, KGB'den daha tehlikelidir.
Gusty winds are making travel hazardous for high profile vehicles.
- Şiddetli rüzgarlar yüksek profilli araçlar için seyahati tehlikeli yapıyorlar.
This is a hazard to your health.
- Bu sağlığınız için bir tehlikedir.
There are dangers that threaten both men and women.
- Hem erkekleri hem de kadınları tehdit eden tehlikeler vardır.
The threat no longer exists.
- Tehlike artık mevcut değil.
Sami realized the peril he was in.
- Sami, içinde bulunduğu tehlikeyi fark etti.
Due to overfishing, some fish stocks are now at perilously low levels.
- Çok fazla balık avı dolayısıyla, bazı balık stokları şimdi tehlikeli derecede düşük seviyelerde.
Would domestic peace be plunged into jeopardy?
- İç barış tehlikeye girer mi?
Lead poisoning endangers the health of millions of children around the world.
- Kurşun zehirlenmesi dünya genelinde milyonlarca çocuğun sağlığını tehlikeye atar.
This plant is critically endangered.
- Bu bitki kritik tehlike altında.
Jamal is a dangerous thug. He always gets in trouble.
- Jamal tehlikeli bir haydut. Her zaman başı beladadır.
We've got a distress signal from that ship.
- Biz o gemiden bir tehlike sinyali aldık.
The ship flashed a distress signal.
- Gemi bir tehlike sinyali gönderdi.
They risked their lives on the dangerous trip.
- Tehlikeli yolculukta hayatlarını riske attılar.
This is risky and dangerous.
- Bu riskli ve tehlikeli.