The volcanic eruption threatened the village.
- Volkanik patlama köyü tehdit etti.
They threatened to kill me so I gave them up my wallet.
- Beni öldürmekle tehdit ettiler bu yüzden cüzdanımı onlara verdim.
Three men menaced him with knives.
- Üç adam bıçaklarla onu tehdit etti.
He threatened to make it public.
- Onu ortaya dökmekle tehdit etti.
Tom asked for police protection after Mary and John threatened to kill him.
- Mary ve John onu öldürmekle tehdit ettikten sonra, Tom polis koruması istedi.