Definition of tatlı tatlı in Turkish English dictionary
- pleasantly; with pleasure, pleasurably
- lightly
- sweetly
- delightfully
- suavely
- tatlı
- sweet
He likes anything sweet.
- O, tatlı olan herhangi bir şeyden hoşlanır.
I want something sweet.
- Tatlı bir şey istiyorum.
- tatlı
- dessert
Have a satsuma for dessert.
- Tatlı olarak bir satsuma al.
Which dessert should he eat?
- Hangi tatlıyı yemeli?
- tatlı
- pretty
Tom fell in love with a pretty girl.
- Tom tatlı bir kıza aşık oldu.
Tom married a very pretty girl.
- Tom çok tatlı bir kızla evlendi.
- tatlı sözlerle kandırmak
- coax
- tatlı kaşığı
- teaspoon
- tatlı sözle kandırmak
- cajole
- lokma benzeri tatlı
- doughnut
- tatlı patates
- yank
- tatlı patates
- yam
- tatlı ve sulu kavun
- honeydew
- acı-tatlı
- bittersweet
- meyveli tatlı
- trifle
- tatlı
- gustable
- tatlı
- winsome
- tatlı
- endearing
- tatlı
- drinkable
- tatlı
- pleasant-tasting
- tatlı
- confectionery
- tatlı
- hooly
- tatlı
- goody
- tatlı
- sweeter
The pain caused by love is much sweeter than any pleasure.
- Aşkın verdiği acı herhangi bir zevkten daha tatlıdır.
Just add more sugar if you want a sweeter jam.
- Eğer daha tatlı bir reçel istersen yalnızca daha fazla şeker ekle.
- tatlı
- pleasing
- tatlı
- musical
- tatlı
- winning
- tatlı
- sweets
The dentist would like you not to eat any sweets.
- Dişçi herhangi bir tatlı yememeni ister.
I like to eat sweets.
- Tatlı yemeyi severim.
- tatlı
- dainty
- tatlı
- enjoyable
- tatlı
- appealing
- tatlı (ses)
- dulcet
- tatlı (ses/renk)
- mellow
- tatlı (su)
- fresh
- tatlı alıştırma
- (Mekanik) medium fit
- tatlı büfesi
- (Turizm) dessert buffet
- tatlı dilli
- pleasant-spoken
- tatlı dilli
- smooth-spoken
- tatlı fesleğen
- (Gıda) sweet basil
- tatlı içimli
- mild
- tatlı kaşığı
- dessertspoon
- tatlı kestane
- (Arılık) sweet chestnut
- tatlı kuru pasta
- cookie
- tatlı mısır
- sweetcorn
- tatlı rüyalar
- sweat dreams
- tatlı su balığı
- (Gıda) fresh-water fish
- tatlı su kefalı
- (Hayvan Bilim, Zooloji) chub
- tatlı suya ait
- freshwater
- tatlı yapmak
- sweeten
- tatlı çeşitleri
- (Gıda) desserts
- tatlı çörek
- cookie
- tatlı
- beautiful
She wasn't beautiful, but she had big, kind brown eyes and a sweet smile.
- O güzel değildi ama onun büyük, nazik kahverengi gözleri ve tatlı bir gülümsemesi vardı.
This flower smells beautiful.
- Bu çiçek tatlı kokuyor.
- tatlı su balığı
- Freshwater fish
- tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır
- (Atasözü) Good words are worth much, and cost little
- Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır
- Kindness does more than harshness
- acı tatlı
- good and bad
- bu çok tatlı
- It's too sweet
- bu şarap tatlı mı
- Is this wine sweet
- canı tatlı
- afraid of disturbances
- dondurmalı tatlı
- split
- geçici tatlı his
- titillation
- güzel tatlı
- ambrosial
- kötü söz insanı dininden çıkarır, (tatlı söz yılanı
- ininden çıkarır). (Atasözü) Harsh words only make people angry (but sweet words can charm a snake from its hole)
- kötü tatlı
- unsavoury [Brit.]
- küçük tatlı çörek
- sally lunn
- pandispanyalı tatlı
- trifle
- pek tatlı
- luscious
- seninki (tatlı)
- can da benimki/elinki patlıcan mı? (Konuşma Dili) Just what do you mean by asking me to do something which you regard as being too tiring/dangerous for you to do?
- tatlı
- pleasant, agreeable, nice, sweet; amiable, genial; delicious; dulcet, melodious
- tatlı
- subtle
- tatlı
- soft
Layla was very charming and soft-spoken.
- Leyla çok çekici ve tatlı dilliydi.
Humphrey is a softly-spoken person.
- Humphrey tatlı dilli bir kişidir.
- tatlı
- sweetmeat
- tatlı
- fruity
- tatlı
- saccharine
- tatlı
- afters
- tatlı
- silken
- tatlı
- mellow
- tatlı
- sweet; tasty; pretty, nice, sweet, pleasant, pleasing; (ses) dulcet; mellifluous, mellifluent; (su) fresh, drinkable; sweet, dessert
- tatlı
- honied
- tatlı
- sweet dessert, Brit. sweet (especially a pastry soaked in syrup)
- tatlı
- pleasantly, agreeably, nicely; genially
- tatlı
- agreeable
- tatlı
- smooth
- tatlı
- luscious
- tatlı
- subtile
- tatlı
- toothsome
- tatlı
- sweet (in taste)
- tatlı
- mellifluent
- tatlı
- sweetie
Just seven more days — then I'll see my sweetie again.
- Sadece yedi gün daha ve sonra tatlımı tekrar göreceğim.
Are you tired, sweetie?
- Yorgun musun, tatlım?
- tatlı
- honeyed
- tatlı
- amiable
- tatlı
- dulcet
- tatlı
- (ses) silky
- tatlı
- sapid
- tatlı
- suave
Gao Dao is usually really suave, but he seems completely smitten in front of his girlfriend.
- Gao Dao genellikle gerçekten tatlı ama o, kız arkadaşının önünde tamamen abayı yakmış görünüyor.
- tatlı
- pleasant
- tatlı
- delightful
She has a delightful sense of humor.
- Tatlı bir mizah duygusu var.
- tatlı
- sugary
- tatlı
- sweeties
- tatlı
- mellifluous
He has a mellifluous voice.
- Onun tatlı bir sesi var.
- tatlı
- blancmange
- tatlı badem
- sweet almond
- tatlı bakış
- beam
- tatlı bela
- sweet curse
- tatlı bela
- a trying but nonetheless lovable person; scamp, impish but endearing child
- tatlı biber
- sweet pepper
- tatlı bir sesle söylemek
- pur
- tatlı bir sesle söylemek
- purr
- tatlı bir tür bira
- mum
- tatlı bir çörek
- friedcake
- tatlı bir şekilde
- sweetly
- tatlı dil
- sweet talk
- tatlı dil
- (deyim) silver tongue
- tatlı dil
- mellifluence
- tatlı dil
- soft words, kind and conciliatory words
- tatlı dil
- a smooth tongue
- tatlı dil
- soft words
- tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır
- (Atasözü) A soft answer turns away wrath
- tatlı dil, güler yüz kind words and
- a smiling face
- tatlı dille
- mellifluently
- tatlı dille kandırma
- suasion
- tatlı dilli
- suave
- tatlı dilli
- pleasant spoken
- tatlı dilli
- soft spoken
- tatlı dilli
- soft-spoken
Layla was very charming and soft-spoken.
- Leyla çok çekici ve tatlı dilliydi.
Tom is soft-spoken and polite.
- Tom tatlı dilli ve kibar.
- tatlı dilli
- smooth-tongued
- tatlı dilli
- smooth spoken
- tatlı dilli
- (person) whose talk is delightful, who has a delightful way of expressing himself
- tatlı dillilik
- suavity
- tatlı elma
- sweeting
- tatlı eğim
- gentle slope
- tatlı gülümseyiş
- saccharine smile
- tatlı hayat
- dolce vita
- tatlı ister misiniz
- How about some dessert
- tatlı içecek
- cordial
- tatlı kestane
- sweet chesnut
- tatlı kimse
- dear
- tatlı kiraz
- gean
- tatlı kokulu
- sweetscented
- tatlı krep
- slapjack
- tatlı kurt
- cigarette beetle
- tatlı mısır
- (Tabiat Doğa) (bitki, Fam: buğdaygiller,necliye) sweet corn
- tatlı olarak ne var
- What do you have for dessert
- tatlı patates
- batata
- tatlı patates
- sweet potato
Parsnips, squash, carrots, peas and sweet potatoes are considered starchy vegetables.
- Yabani havuç, kabak, havuç, bezelye ve tatlı patates nişastalı sebzeler olarak kabul edilmektedir.
He bought far too many sweet potatoes.
- O çok fazla tatlı patates aldı.
- tatlı patates
- (Tabiat Doğa) (bitki, Fam: çitsarmaşığıgiller) [syn.: tatlı patates, sarmaşıkpatatesi] sweet potato
- tatlı rüyalar
- pleasant dreams
- tatlı sert
- 1. tartish, agreeably tart (in taste). 2. kind but firm (words, manner). 3. kindly but firmly
- tatlı sesli
- soft-spoken
- tatlı sesli kimse
- warbler
- tatlı sevmek
- have a sweet tooth
- tatlı su
- sweet water
- tatlı su
- fresh water
Fish such as carp and trout live in fresh water.
- Sazan ve alabalık gibi balıklar tatlı suda yaşar.
Fish like carp and trout live in fresh water.
- Sazan ve alabalık gibi balıklar tatlı suda yaşamaktadır.
- tatlı su
- 1. water which tastes good. 2. fresh water (as opposed to salt water). 3. (someone) who's trying to act like ..., would-be: tatlı su sosyalisti would-be socialist
- tatlı su Frengi
- local Christian who apes European ways
- tatlı su balıkçılığı
- fresh-water fishing
- tatlı su bölgesi
- fresh-water basin
- tatlı su devresi
- fresh water system
- tatlı su faunası
- (Denizbilim) freshwater fauna
- tatlı su gelinciği
- (Tabiat Doğa) (balık) burbot
- tatlı su gölü
- freshwater lake
- tatlı su hasarı
- (Sigorta) fresh water damage
- tatlı su havzası
- fresh-water basin
- tatlı su kaptanı
- inexperienced sailor
- tatlı su kayası
- (Tabiat Doğa) (balık, Fam: kayabalığıgiller) freshwater goby
- tatlı su pompası
- fresh water pump
- tatlı su sardalyesı
- (Tabiat Doğa) (balık, Fam: sazangiller) [syn.: tatlı su sardalyesı, inci balığı, akkefal, gökçe] bleak
- tatlı su teknesi
- fresh-water basin
- tatlı su yengeci
- (Tabiat Doğa) (kabuklu hayvan) river crab
- tatlı su çıtarısı
- (Tabiat Doğa) (balık, Fam: sazangiller) [syn.: tatlı su çıtarısı, çamça, kızılgöz] roach
- tatlı söz
- soft words, kind and conciliatory words
- tatlı söz
- endearment
- tatlı söz
- blandishment
- tatlı sözle kandırma
- cajolery
- tatlı sözler
- words of endearment
- tatlı sözler
- sweet words, sugary words
- tatlı sözler
- sweet nothings
- tatlı sözler etmek
- sugar
- tatlı sözlerle kandırmak
- wheedle
- tatlı sözlerle kandırmak
- sweet talk
- tatlı sözlerle yumuşatmak
- sugar over
- tatlı tabağı
- (Gıda) dessert plate
- tatlı tütün
- honeydew
- tatlı ve sulu kavun
- honeydew melon
- tatlı yapma
- sweetening
- tatlı ye, tatlı söyle
- (Atasözü) Let's try to live together peaceably./Live and let live
- tatlı yemek
- have dessert
- tatlı yemek
- eat dessert
- tatlı yerinde bırakmak/kesmek
- 1. to stop doing (something) before (the doing of) it becomes boring. 2. to break off (a story) at an exciting point
- tatlı yunan şarabı
- malmsey
- tatlı çörek
- sinker
- tatlı çörek
- doughnut
I am eating a doughnut.
- Bir tatlı çörek yiyorum.
Let's get a doughnut.
- Bir tatlı çörek alalım.
- tatlı çörek
- brioche
- tatlı özsu
- honeydew
- tatlı şarap
- sweet wine
- tatlı şey
- sweet
I usually don't like sweet things, but I will try one of your cookies.
- Ben genellikle tatlı şeyleri sevmiyorum ama senin kurabiyelerinden birini deneyeceğim.
I appreciate sweet things and books.
- Tatlı şeyler ve kitaplardan zevk alırım.
- tatlı şey
- honey
- tatlı şirin kişi
- jo
- unlu bir tatlı
- flummery
- yapmacık tatlı
- sugary
- yapmacık tatlı dilli
- mealy mouthed
- yapışkan ve tatlı
- gooey
- yeterince tatlı
- sweet enough
- çırpılmış tatlı krema
- mousse
- şarap tatlı ispanyol şarabı
- sherry
- şarap/tatlı
- wine/dessert