tartışmak

listen to the pronunciation of tartışmak
Turkish - English
argue

Tom doesn't want to argue with you. - Tom sizinle tartışmak istemiyor.

Some people hate to argue. - Bazıları tartışmaktan nefret ederler.

dispute
discuss

I don't want to discuss Tom's problems. - Tom'un sorunlarını tartışmak istemiyorum.

I prefer not to discuss it here. - Onu burada tartışmak istemiyorum.

quarrel

I don't want to quarrel with you. - Seninle tartışmak istemiyorum.

Please cease from quarreling. - Lütfen tartışmaktan vazgeçin.

debate

I don't want to debate this. - Bunu tartışmak istemiyorum.

I don't really want to debate this. - Gerçekten bunu tartışmak istemiyorum.

to argue, to dispute, to have words (with sb), to have a tiff (with sb), to have a row; to discuss, to debate, to talk sth over (with sb)
spar
canvass
bust
(Hukuk) to debate

I don't want to debate this. - Bunu tartışmak istemiyorum.

I don't really want to debate this. - Gerçekten bunu tartışmak istemiyorum.

altercate
wrangle
to debate (with); to have a discussion (with); to argue, dispute (with)
take issue with smb
(doğruluğunu) challenge
have a row with
negotiate
have a set to
bicker
moot
set to
contend
(for two greased wrestlers) to engage in a preliminary struggle (in order to discover each other's weak points)
brawl
have words with smb
join issue with smb
jangle
to debate, discuss, or argue (something)
controvert
discuss with

I have something I need to discuss with you. - Seninle tartışmak gereken bir şeyim var.

There is something important I want to discuss with you. - Seninle tartışmak istediğim önemli bir şey var.

(deyim) fall out with
join issue with somebody
fight
fall out
have it out with
talk over
deliberate
reason

I see no reason to discuss it further. - İlerde bunu tartışmak için sebep olmadığını anlıyorum.

tangle with
haggle
have words
have a row
disagree
{k} hash over
bat around
tartışma
discussion

I took part in the discussion. - Ben tartışmaya katıldım.

After a heated discussion, a compromise was adopted. Smokers will be allowed to smoke in the smoking corner. - Hararetli bir tartışmadan sonra,uzlaşma sağlandı.Sigara içme köşesinde sigara içenlerin sigara içmesine izin verilecek.

tartışma
debate

It wasn't much of a debate. - Büyük bir tartışma değildi.

I beat him completely in the debate. - Tartışmada onu tamamen yendim.

tartışma
{i} dispute

The dispute was finally settled. - Tartışma sonunda halledildi.

That dispute has been settled once and for all. - O tartışma bir zamanlar karara bağlandı ve herkes için.

tartışma
argument

I took sides with them in the argument. - Ben, bu tartışmada onların yanında yer aldım.

I will marshal a fair amount of scientific data to support my argument. - Benim tartışmayı destekleyecek adil bir miktar bilimsel veriyi sıralayacağım

tartışma
{i} quarrel

John had a violent quarrel with his wife. - John, eşi ile şiddetli bir tartışma yaşadı.

I want to put an end to the quarrel. - Ben tartışmaya bir son vermek istiyorum.

tartışma
{i} controversy

In spite of the controversy it aroused, the question still remains open. - Onun yer verdiği tartışmaya rağmen, sorun hâlâ çözülmemiş kalmaya devam ediyor.

Suddenly, Mary found herself in the middle of a controversy. - Aniden, Mary kendini bir tartışmanın ortasında buldu.

tartışma
{i} sparring
tartışma
tiff
tartışma
conference
tartışma
disputing
tartışma
argue

You'd better not argue with Tom. - Tom'la tartışmasan iyi olur.

Tom doesn't want to argue with you. - Tom sizinle tartışmak istemiyor.

tartışma
deliberate
üzerinde tartışmak
deliberate
tartış
{f} moot
tartış
argue with

Tom doesn't want to argue with Mary. - Tom Mary ile tartışmak istemiyor.

Tom doesn't want to argue with you. - Tom sizinle tartışmak istemiyor.

tartış
{f} quarrel

Tom and Jane quarreled, but they made up the next morning. - Tom ve Jane tartıştılar fakat ertesi sabah barıştılar.

What was the cause of your quarrel? - Sizin tartışmanızın nedeni neydi?

tartış
{f} debate

The eloquent scholar readily participated in the debate. - Güzel konuşan bilim adamı kolayca tartışmaya katıldı.

I beat him completely in the debate. - Tartışmada onu tamamen yendim.

tartış
argue

Some people hate to argue. - Bazı insanlar tartışmaktan nefret ederler.

Don't argue when you are angry and don't eat when you are full. - Öfkeli isen tartışma ve tok isen yemek yeme.

tartış
{f} dispute

The dispute was finally settled. - Tartışma sonunda halledildi.

After a long dispute the coal mines closed and the remaining miners were paid off. - Uzun bir tartışmadan sonra kömür madenleri kapatıldı ve kalan madenciler işten çıkarıldılar.

tartış
discuss with

I have something important to discuss with Tom. - Tom'la tartışacak önemli bir şeyim var.

Tom has something to discuss with all of us. - Tom'un hepimizle tartışacak bir şeyi var.

tartış
controvert

Parliamentary immunity is a controvertial issue. - Parlamenter dokunulmazlık tartışmalı bir konudur.

tartış
discuss

I took part in the discussion. - Ben tartışmaya katıldım.

This problem is worth discussing. - Bu sorun tartışılmaya değer.

tartış
{f} spar

My comment sparked off an argument in the group. - Benim yorumum grupta bir tartışmayı ateşledi.

The fatal stabbing was sparked by an argument that got out of control. - Ölümle sonuçlanan bıçaklama olayının kıvılcımı, kontrolden çıkan tartışmadan çıkmıştı.

tartış
{f} quarrelling

The couple was quarrelling and Chris knocked Beth down. - Çift tartışıyordu ve Chris Beth'e vurup yere devirdi.

They are always quarrelling in public. - Onlar her zaman toplum önünde tartışıyorlar.

tartış
{f} bicker

Tom and Mary bicker all day long. - Tom ve Mary bütün gün tartışırlar.

tartışma
contention
tartışma
setto
tartışma
hassle
tartışma
deliberation

Perry became used to the loud deliberations. - Perry yüksek sesle tartışmalara alıştı.

tartışma
dustup
tartışma
argumentation
tartışma
polemic
tartışma
teach-in
tartışma
{i} quarrelling

Quarrelling spoiled our unity. - Tartışma birliğimizi bozdu.

açıkça tartışmak
ventilate
tartış
hassle
tartış
quibble
tartışma
row
tartışma
cross talk
tartışma
brawl
tartışma
disagreement
tartışma
breeze
tartışma
moot
tartışma
jangle
tartışma
debate; discussion; argument, dispute
tartışma
broil
tartışma
parley
tartışma
contest

Conchita Wurst's selection for the Eurovision Song Contest 2014 sparked controversy in Austria. - 2014 Eurovision Şarkı Yarışması için Conchita Wurst'un seçilmesi Avusturya'da tartışmalara yol açtı.

tartışma
bust up
tartışma
bickering
tartışma
altercation

An 18-year-old male is in hospital after an altercation at a party last night. - 18 yaşındaki bir erkek, dün geceki bir partideki tartışmadan sonra hastanededir.

An altercation broke out between Dan and Linda. - Dan ve Linda arasında bir tartışma patlak verdi.

tartışma
discussion, argument, dispute, tiff, debate, contention, controversy
tartışma
contestation
tartışma
rap
tartışma
disputation
tartışma
teach in
tartışma
wordy warfare
tartışma
rencounter
tartışma
{i} wrangle
tartışma
bicker
tartışma
fray
tartışma
shooting match
tartışma
{i} spar

The fatal stabbing was sparked by an argument that got out of control. - Ölümle sonuçlanan bıçaklama olayının kıvılcımı, kontrolden çıkan tartışmadan çıkmıştı.

My comment sparked off an argument in the group. - Benim yorumum grupta bir tartışmayı ateşledi.

Turkish - Turkish
Ağız dalaşı yapmak, münakaşa etmek: "Usta da, ben de tartışmak istemedik adamla."- N. Cumalı
Ağız dalaşı yapmak, münakaşa etmek
Karşı karşıya durum alıp elle birbirini yoklayarak zayıf yanlarını aramak
Bir konu üzerinde, birbirine ters olan görüş ve inançları karşılıklı savunmak
Güreşte karşı karşıya durum alıp elle birbirini yoklayarak zayıf yanlarını aramak
münakaşa etmek
(Osmanlı Dönemi) münakaşa
Tartışma
münakaşa
tartış
Tartmak işi veya biçimi
tartışma
Bir sorun üzerine sözle veya yazılı olarak karşılıklı, bazen de sertçe savunma
tartışma
Bir sorun üzerine sözle veya yazılı olarak karşılıklı, bazen de sertçe savunma: "Bir yazarın eserini anlamak için onun kişiliği üzerine bilgi edinmek gerekir mi sorunu öteden beri edebiyatçılar arasında geniş tartışmalara yol açmıştır."- A. Ş. Hisar
tartışma
Ağız kavgası, münakaşa
tartışma
Birbirine karşıt düşünceleri karşılıklı savunma
tartışma
Ağız kavgası, münakaşa: "Belki de komşulardan çekindiğinden tartışmayı kesmek gereğini duyuyor."- H. Taner
tartışma
Birbirine karşıt düşünceleri karşılıklı savunma: "Karşısındakilerin tartışmaları çabuk bıraktıklarına da dikkat etmedi."- T. Buğra
tartışmak
Favorites