tartışmacı

listen to the pronunciation of tartışmacı
Turkish - English
participant in a debate or argument
debater
wrangler
disputant
disputatious
contentious
disputative
arguer
argumentative

Layla is argumentative and arrogant. - Leyla tartışmacı ve kibirlidir.

debator
quibbler
tartış
{f} moot
tartış
argue with

Tom and Mary argue with each other all the time. - Tom ve Mary birbirleri ile her zaman tartışırlar.

Tom doesn't want to argue with Mary. - Tom Mary ile tartışmak istemiyor.

tartış
{f} quarrel

I quarrelled with my older brother yesterday. - Dün ağabeyim ile tartıştım.

What was the cause of your quarrel? - Sizin tartışmanızın nedeni neydi?

tartış
{f} debate

She pretended to be asleep during the debate. - O, tartışmada uyuyor gibi yaptı.

I beat him completely in the debate. - Tartışmada onu tamamen yendim.

tartış
argue

Some people hate to argue. - Bazı insanlar tartışmaktan nefret ederler.

Don't argue when you are angry and don't eat when you are full. - Öfkeli isen tartışma ve tok isen yemek yeme.

tartış
{f} dispute

After a long dispute the coal mines closed and the remaining miners were paid off. - Uzun bir tartışmadan sonra kömür madenleri kapatıldı ve kalan madenciler işten çıkarıldılar.

Only after a long dispute did they come to a conclusion. - Ancak uzun bir tartışmadan sonra bir sonuca vardılar.

tartış
discuss with

I have something important to discuss with Tom. - Tom'la tartışacak önemli bir şeyim var.

There are some topics you shouldn't discuss with Tom. - Tom'la tartışmaman gereken bazı konular var.

tartış
controvert

Parliamentary immunity is a controvertial issue. - Parlamenter dokunulmazlık tartışmalı bir konudur.

tartış
discuss

I participated in the discussion. - Ben tartışmaya katıldım.

That topic is worth discussing. - Bu konu tartışılmaya değer.

tartış
{f} spar

The fatal stabbing was sparked by an argument that got out of control. - Ölümle sonuçlanan bıçaklama olayının kıvılcımı, kontrolden çıkan tartışmadan çıkmıştı.

My comment sparked off an argument in the group. - Benim yorumum grupta bir tartışmayı ateşledi.

tartış
{f} quarrelling

Quarrelling spoiled our unity. - Tartışma birliğimizi bozdu.

The couple was quarrelling and Chris knocked Beth down. - Çift tartışıyordu ve Chris Beth'e vurup yere devirdi.

tartış
{f} bicker

Tom and Mary bicker all day long. - Tom ve Mary bütün gün tartışırlar.

tartış
hassle
tartış
quibble
Turkish - Turkish
Bir konu ile ilgili ayrı görüşleri savunan kimselerin her biri: "Kamburunu gittikçe daha çıkararak tartışmacıları suspus eder."- S. Birsel
Bir konu ile ilgili ayrı görüşleri savunan kimselerin her biri
tartış
Tartmak işi veya biçimi