The discussions were long and sometimes bitter.
- Tartışmalar uzun ve bazen acıydı.
After a heated discussion, a compromise was adopted. Smokers will be allowed to smoke in the smoking corner.
- Hararetli bir tartışmadan sonra,uzlaşma sağlandı.Sigara içme köşesinde sigara içenlerin sigara içmesine izin verilecek.
She pretended to be asleep during the debate.
- O, tartışmada uyuyor gibi yaptı.
The eloquent scholar readily participated in the debate.
- Güzel konuşan bilim adamı kolayca tartışmaya katıldı.
Only after a long dispute did they come to a conclusion.
- Ancak uzun bir tartışmadan sonra bir sonuca vardılar.
After a long dispute the coal mines closed and the remaining miners were paid off.
- Uzun bir tartışmadan sonra kömür madenleri kapatıldı ve kalan madenciler işten çıkarıldılar.
The argument quickly got out of control.
- Tartışma hızla kontrolden çıktı.
I took sides with them in the argument.
- Ben, bu tartışmada onların yanında yer aldım.
John had a violent quarrel with his wife.
- John, eşi ile şiddetli bir tartışma yaşadı.
I want to put an end to the quarrel.
- Ben tartışmaya bir son vermek istiyorum.
Tom doesn't like controversy.
- Tom tartışmayı sevmez.
In spite of the controversy it aroused, the question still remains open.
- Onun yer verdiği tartışmaya rağmen, sorun hâlâ çözülmemiş kalmaya devam ediyor.
Conchita Wurst's selection for the Eurovision Song Contest 2014 sparked controversy in Austria.
- 2014 Eurovision Şarkı Yarışması için Conchita Wurst'un seçilmesi Avusturya'da tartışmalara yol açtı.
An 18-year-old male is in hospital after an altercation at a party last night.
- 18 yaşındaki bir erkek, dün geceki bir partideki tartışmadan sonra hastanededir.
An altercation broke out between Dan and Linda.
- Dan ve Linda arasında bir tartışma patlak verdi.
You'd better not argue with Tom.
- Tom'la tartışmasan iyi olur.
Some people hate to argue.
- Bazı insanlar tartışmaktan nefret ederler.
Perry became used to the loud deliberations.
- Perry yüksek sesle tartışmalara alıştı.
Quarrelling spoiled our unity.
- Tartışma birliğimizi bozdu.
Conchita Wurst's selection for the Eurovision Song Contest 2014 sparked controversy in Austria.
- 2014 Eurovision Şarkı Yarışması için Conchita Wurst'un seçilmesi Avusturya'da tartışmalara yol açtı.
My comment sparked off an argument in the group.
- Benim yorumum grupta bir tartışmayı ateşledi.
Some people hate to argue.
- Bazı insanlar tartışmaktan nefret ederler.
Tom didn't want to argue with Mary.
- Tom Mary ile tartışmak istemiyordu.
An executive council was formed to discuss the new proposal.
- Yeni bir öneriyi tartışmak için bir yürütme kurulu oluşturuldu.
I don't want to discuss Tom's problems.
- Tom'un sorunlarını tartışmak istemiyorum.
Please cease from quarreling.
- Lütfen tartışmaktan vazgeçin.
I don't want to quarrel with you.
- Seninle tartışmak istemiyorum.
I don't really want to debate this.
- Gerçekten bunu tartışmak istemiyorum.
We don't have time to debate.
- Tartışmak için zamanımız yok.
I have something I need to discuss with you.
- Seninle tartışmak gereken bir şeyim var.
There's something else I want to discuss with you.
- Seninle tartışmak istediğim başka bir şey var.
You'd better not argue with Tom.
- Tom'la tartışmasan iyi olur.
You aren't really going to argue with Tom, are you?
- Tom ile gerçekten tartışmayacaksın, değil mi?
The couple was quarrelling and Chris knocked Beth down.
- Çift tartışıyordu ve Chris Beth'e vurup yere devirdi.
I want to put an end to the quarrel.
- Ben tartışmaya bir son vermek istiyorum.
She pretended to be asleep during the debate.
- O, tartışmada uyuyor gibi yaptı.
It wasn't much of a debate.
- Büyük bir tartışma değildi.
Don't argue when you are angry and don't eat when you are full.
- Öfkeli isen tartışma ve tok isen yemek yeme.
Some people hate to argue.
- Bazı insanlar tartışmaktan nefret ederler.
We disputed the victory to the end.
- Zaferi sonuna kadar tartıştık.
Only after a long dispute did they come to a conclusion.
- Ancak uzun bir tartışmadan sonra bir sonuca vardılar.
I have something important to discuss with Tom.
- Tom'la tartışacak önemli bir şeyim var.
I have something I need to discuss with Tom.
- Tom'la tartışmam gereken bir şeyim var.
Parliamentary immunity is a controvertial issue.
- Parlamenter dokunulmazlık tartışmalı bir konudur.
This problem is worth discussing.
- Bu sorun tartışılmaya değer.
I participated in the discussion.
- Ben tartışmaya katıldım.
Conchita Wurst's selection for the Eurovision Song Contest 2014 sparked controversy in Austria.
- 2014 Eurovision Şarkı Yarışması için Conchita Wurst'un seçilmesi Avusturya'da tartışmalara yol açtı.
My comment sparked off an argument in the group.
- Benim yorumum grupta bir tartışmayı ateşledi.
The couple was quarrelling and Chris knocked Beth down.
- Çift tartışıyordu ve Chris Beth'e vurup yere devirdi.
They are always quarrelling in public.
- Onlar her zaman toplum önünde tartışıyorlar.
Tom and Mary bicker all day long.
- Tom ve Mary bütün gün tartışırlar.
I see no reason to discuss it further.
- İlerde bunu tartışmak için sebep olmadığını anlıyorum.
Tom sometimes is very aggressive and likes to start arguments.
- Tom bazen çok saldırgandır ve tartışmaları başlatmayı sever.
Tom seldom wins arguments.
- Tom nadiren tartışmaları kazanır.
There may be discussions about it.
- Onun hakkında tartışmalar olabilir.
This political problem gave rise to hot discussions.
- Bu politik problem sıcak tartışmalara neden oldu.
The time has come to debate the most relevant matters.
- En ilişkili konuları tartışmak için zaman geldi.
We don't have time to debate.
- Tartışmak için zamanımız yok.