He was called to give evidence.
- O, tanıklık etmek için çağrıldı.
He witnessed the murder.
- O cinayete tanıklık etti.
He witnessed the accident.
- O, kazaya tanıklık etti.
We speak that we do know, and testify that we have seen; and ye receive not our witness.
- Biz bildiğimizi söylüyoruz, gördüğümüze tanıklık ediyoruz; sizler ise bizim tanıklığımızı kabul etmiyorsunuz.
Tom seems to be unwilling to testify against Mary.
- Tom Mary'ye karşı tanıklık etmek için isteksiz gibi görünüyor.
I hope there were some witnesses.
- Bazı tanıklar olduğunu umuyorum.
We're both witnesses.
- İkimiz de tanıklarız.