tama- men

listen to the pronunciation of tama- men
Turkish - Turkish

Definition of tama- men in Turkish Turkish dictionary

TAMAMEN
(Osmanlı Dönemi) Büsbütün, eksiksiz ve tam olarak, mükemmel biçimde
tamamen
Bütün olarak, büsbütün: "Hanımlar tamamen çıktıktan sonra, beylere de numaraları dağıtılacaktır."- S. F. Abasıyanık
tamamen
Bütün olarak, büsbütün
Turkish - English

Definition of tama- men in Turkish English dictionary

tamamen
completely

Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it. - Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.

He will think he has been completely forgotten. - Tamamen unutulduğunu düşünecek.

tamamen
exactly

Sally didn't exactly agree with Bill, but she supported him. - Sally, Bill'le tamamen aynı fikirde değildi ama onu destekledi.

You and Tom are exactly the same. - Sen ve Tom tamamen aynısınız.

tamamen
through

Are you completely through with your homework? - Sen tamamen ödevlerin aracılığıyla mısın?

He's American through and through. - O tamamen Amerikalıdır.

tamamen
quite

He looked confident but his inner feelings were quite different. - Emin görünüyordu fakat onun iç duyguları tamamen farklıydı.

I don't quite agree with you. - Sizinle tamamen aynı fikirde değilim.

tamamen
utterly

He felt utterly humiliated. - O, tamamen aşağılanmış hissetti.

It is utterly impossible to finish the work within a month. - Bir ayda işi tamamen bitirmek imkansız.

tamamen
altogether

The Latin language is not entirely unknown to me, but I altogether lack the ability to speak it. - Latince tamamen bilmediğim bir dil değil ama bu dili konuşma yeteneğinden tamamen yoksunum.

He doesn't altogether trust me. - O bana tamamen inanmaz.

tamamen
thoroughly

They got thoroughly wet in the rain. - Onlar yağmurda tamamen ıslandılar.

The police thoroughly searched the house. - Polis evi tamamen aradı.

tamamen
sheer

It was sheer coincidence that Mary and I were on the same train. - Mary ve benim aynı trende olmamız, tamamen bir tesadüftü.

It is a sheer waste of time. - O tamamen zaman kaybı.

tamamen
definite
tamamen
fully

I am fully convinced of your innocence. - Masumiyetinden tamamen eminim.

I'm sorry, today is fully booked. - Üzgünüm, bugün tamamen ayrılmış.

tamamen
precisely
tamamen
wholly

The company, wholly owned by NTT, is doing well. - Tamamen NTT'ye ait şirket, iyi kazanıyor.

I don't wholly agree with you. - Ben tamamen sizinle aynı fikirde değilim.

tamamen
properly
tamamen
perfectly

Tom can understand perfectly well. - Tom tamamen iyi bir şekilde anlayabiliyor.

Tom is perfectly satisfied with his current salary. - Tom şu anki aylığından tamamen memnun.

tamamen
definitely
tamamen
richly
tamamen
whole

It's a whole new world. - Tamamen yeni bir dünya.

That's a whole different matter. - Bu tamamen farklı bir mesele.

tamamen
simply

Let's face it: this sentence is simply bad. - Şunu kabul edelim ki bu cümle tamamen kötü.

What he told us the other day simply doesn't make sense, does it? - Geçen gün onun bize söylediğinin tamamen bir anlamı yok, değil mi?

tamamen
to the finger tips
tamamen
utter

The shy boy was utterly embarrassed in her presence. - Utangaç erkek çocuğu onun varlığında tamamen sıkıldı.

He felt utterly humiliated. - O, tamamen aşağılanmış hissetti.

tamamen
throughout
tamamen
thru
tamamen
(deyim) to the backbone
tamamen
finally

Tom and Mary were finally completely alone. - Tom ve Mary nihayet tamamen yalnızdı.

tamamen
neck and crop
tamamen
stock
tamamen
flatly
tamamen
per-
tamamen
bodily
tamamen
all the way
tamamen
pure

That is a pure waste of time. - O tamamen zaman kaybı.

I only found out about it purely by accident. - Ben onun hakkında tamamen tesadüfen öğrendim.

tamamen
in its entirely
tamamen
without reserve
tamamen
totally

It isn't totally exact. - O tamamen kesin değildir.

You guys are totally clueless. - Siz acayip kılıklı herifler tamamen cahilsiniz.

tamamen
full

The cherry trees are in full blossom. - Kiraz ağaçları tamamen çiçeklenmişler.

All the cherry trees in the park are in full bloom. - Parktaki tüm kiraz ağaçları tamamen çiçek açmış.

tamamen
boots and all
tamamen
bang-on
tamamen
unbelieving
tamamen
out and out
tamamen
the whole way
tamamen
thru and thru
tamamen
trans-
tamamen
(deyim) first and last
tamamen
through and through

He's American through and through. - O tamamen Amerikalıdır.

tamamen
in full

The cherry blossoms are in full bloom. - Kirazlar tamamen çiçek açtılar.

The cherry trees are in full blossom. - Kiraz ağaçları tamamen çiçeklenmişler.

tamamen
thro

Are you completely through with your homework? - Sen tamamen ödevlerin aracılığıyla mısın?

He's American through and through. - O tamamen Amerikalıdır.

tamamen
lock stock and barrel
tamamen
truly
tamamen
starkly
tamamen
all-out
tamamen
down the line
tamamen
(deyim) good and

He was good and drunk. - O tamamen sarhoş olmuştu.

tamamen
to the core
tamamen
mature
tamamen
precise
tamamen
ex
tamamen
out-and-out
tamamen
toto
tamamen
at large
tamamen
wide

It's already 3 a.m., but I'm wide awake and couldn't fall asleep if I tried. - Saat sabahın üçü fakat ben tamamen uyanığım ve çabalasamda uyuyamadım.

The window was wide open. - Pencere tamamen açıktı.

tamamen
staring
tamamen
hopelessly
tamamen
lock, stock and barrel
tamamen
entirety
tamamen
sheerly
tamamen
right

You're exactly right, Tom. - Tamamen haklısın, Tom.

I am quite all right now. - Ben şimdi tamamen iyiyim.

tamamen
plenty
tamamen
as a whole
tamamen
(Konuşma Dili) from head to toe
tamamen
(Konuşma Dili) from head to foot
tamamen
(deyim) for good and all
tamamen
(deyim) far and away
tamamen
dead

The party was perfectly deadly. - Parti tamamen sıkıcıydı.

I'm dead against the plan. - Ben plana tamamen karşıyım.

tamamen
holo-
tamamen
entirely

He is not entirely without courage. - O, tamamen cesaretsiz değil.

I spent Saturday afternoon watching entirely too much TV. - Cumartesi öğleden sonrayı tamamen çok fazla TV izleyerek geçirdim.

tamamen
purely

My meeting her was purely accidental. - Onunla karşılaşmam tamamen tesadüftü.

I only found out about it purely by accident. - Ben onun hakkında tamamen tesadüfen öğrendim.

tamamen
ex-
tamamen
teetotal
tamamen
diametrically
tamamen
all

Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it. - Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.

Tom was all worn out. - Tom tamamen bitkindi.

tamamen
absolutely

Stay absolutely still. - Tamamen hareketsiz dur.

This story may sound strange, but it's absolutely true. - Bu hikaye kulağa acayip gelebilir ama tamamen gerçektir.

tamamen
de-
tamamen
up to the hilt
tamamen
downright

This place is downright creepy. - Bu yer tamamen tüyler ürpertici.

It sounds downright frightening. - Bu tamamen korkutucu görünüyor.

tamamen
fair

The judgment isn't entirely fair. - Yargılama tamamen adil değil.

That seems completely fair to me. - O benim için tamamen adil görünüyor.

tamamen
without reservation
tamamen
a totally
tamamen
completely, entirely, wholly, altogether
tamamen
clean

I resolved to break up with her cleanly. - Onunla ilişkimi tamamen bitirmeye kesin karar verdim.

His house is cleaned thoroughly once a week. - Onun evi haftada bir kez tamamen temizlenir.

tamamen
precious
tamamen
bang
tamamen
heart and soul
tamamen
clear

The law is perfectly clear. - Yasa tamamen açıktır.

It's all clear to me now. - O şimdi tamamen benim için temiz.

tamamen
in the highest degree
tamamen
bang on
tamamen
chock
tamamen
holo
tamamen
completely, entirely, fully, exactly, quite, clean, clear, altogether, diametrically, in full, to the core, bang
tamamen
outright

This translation is outright wrong. - Bu çeviri tamamen yanlış.

tamamen
stark
tamamen
hollow
tamamen
trans

This translation is outright wrong. - Bu çeviri tamamen yanlış.

Mathematicians have this in common with the French: whatever you're trying to say to them, they take it and translate it in their own way and turn it around into something completely different. - Matematikçiler buna Fransızlarla müştereken sahiptir: onlara her ne söylemeye çalışıyorsan, onlar onu alır ve onu kendi tarzlarıyla çevirir ve onu tamamen farklı bir şeye çevirirler.

tamamen
well

Tom is well aware of the problem. - Tom sorunun tamamen farkındadır.

His family are all very well. - Onun ailesi tamamen çok iyidir.

tamamen
flat

Her girlfriend is completely flat-chested. - Onun kız arkadaşı tamamen düz göğüslü.

The flat comes fully furnished. - Daire tamamen mobilyalıdır.

tamamen
profound
tamamen
fast
tamamen
roundly
tamamen
spanking
tamamen
inextenso
tamamen
inly
tamamen
off

Tom's question caught Mary completely off-guard. - Tom'un sorusu Mary'yi tamamen hazırlıksız yakaladı.

It's utter nonsense what you offer! - teklif ettiğin şey tamamen deli saçması!

tamamen
per

I can understand your position perfectly. - Pozisyonunuzu tamamen anlayabiliyorum.

I'm perfectly normal. - Ben tamamen normalim.

tamamen
de
tamamen
consummately
tamamen
staringly
tama- men
Favorites