Benim deneyimlerime göre, Fransızca dil bilgisini öğrenmek bir yıl alır.
- According to my experience, it takes one year to master French grammar.
Çalışma çok fazla enerji alır fakat bu çabaya değer.
- Study takes a lot of energy, but it is worth the effort.
İstasyondan okula yürümek yirmi dakika sürer.
- It takes twenty minutes to walk from the station to school.
Araba ile sadece otuz dakika sürer.
- It only takes thirty minutes by car.
Yeni bir yere alışmak her zaman zaman almaktadır.
- It always takes time to get used to a new place.
Otobüs yolcuları almak için durdu.
- The bus stopped to take on passengers.
Tom'u hastaneye götürmek zorunda kaldım.
- I had to take Tom to the hospital.
25 Ocaktan önce kütüphane kitaplarımı geri götürmek zorundayım.
- I've got to take my library books back before January 25th.
Let me take your picture. - Dur bir fotoğrafını çekeyim.
O ders haftada bir kez gerçekleşir.
- That class takes place once per week.
Konser her yıl Lyon'da gerçekleşir.
- The concert takes place every year in Lyon.
Önemli olan oyunda kazanmak değil, oyunun içinde yer almak.
- The important thing is not to win the game, but to take part in it.
Tom, kazanmak için ne gerekiyorsa yapacaktır.
- Tom is going to do whatever it takes to win.
Have you taken your medicine? - İlacını aldın mı?.
Did you take your exam? - Sınavına girdin mi?.
What's your take on that? - O konuda senin fikrin nedir?.
Tom Mary'nin ona verdiği fırsattan yararlanmanın iyi bir fikir olduğunu düşündü.
- Tom thought it was a good idea to take advantage of the opportunity that Mary had given him.
George'un bu fikirden hoşlanıp hoşlanmayacağından emin değilim.
- I'm not sure if George will take to this idea.
Let's take that scene again - Bu sahneyi tekrar çekelim.
Soğuk algınlığımı atlatmak uzun zamanımı alacak.
- It'll take me a long time to get over my cold.
what's your take? / what's your opinion? / what do you think? - Senin düşüncen/fikrin nedir?.
Lütfen ilk mesajıma bir göz atın ve bu konudaki düşüncelerinizi bana bildirin.
- Please, take a look at my first post and let me know what you think about it.
Hayatı son sürat yaşamam için bu faydasız düşünceleri bırakmam gerek.
- I need to drop these useless perceptions to take full throttle over my life.
Tom'un bir taksi tutmak için yeterli parası yoktu.
- Tom didn't have enough money to take a taxi.
Her zaman onun tarafını tutma.
- Don't always take sides with him.
Beni liderinize götürün.
- Take me to your leader.
Havaalanı otobüsünün havaalanına götürmesi ne kadar sürer?
- How long does the airport bus take to the airport?
Ailemi ziyaret etmek için birkaç gün izin alabilir miyim?
- May I take a few days off to visit my family?
Tom bu aramayı kabul etmek zorunda.
- Tom has to take this call.
Ondan avantaj elde etmek istiyorum.
- I want to take advantage of it.
Bir yandan da ona imreniyorum; tam olarak ne istediğini biliyor ve onu elde etmekten çekinmiyor.
- In some ways, I envy him; he knows exactly what he wants and he's not afraid to take it.
Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam.
- It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right.
Benim hayalim ben emekli olduğumda işimi devralacak bir erkek evlada sahip olmaktır.
- It's my dream to have a son who'll take over my business when I retire.
Kaçmış bir atı yakalamak söylenmiş bir sözü geri almaktan daha kolaydır.
- It is easier to catch an escaped horse than to take back an escaped word.
Gelip beni karşılamak için zahmet etmeyin.
- Don't take the trouble to come and meet me.
Mühendisler, tabiatı anlamaktan ziyade, onu kullanmaya çalışırlar.
- Engineers try to take advantage of nature rather than try to understand it.
Onun ne söylediğini anlamak uzun bir zaman aldı.
- It took a long time to take in what she was saying.
Gemi ile gitmek arabayla gitmekten daha uzun sürüyor.
- Traveling by boat takes longer than going by car.
Hayvanat bahçesine taksi ile gitmek ne kadar sürer?
- How long does it take to get to the zoo by taxi?
Japon tarzı bir handa, onlar her türlü ihtiyacınla ilgilenirler, bu nedenle parmağını kaldırmak zorunda kalmazsın.
- At a Japanese-style inn, they take care of your every need, so you don't have to lift a finger.
Onlar özgürlüklerini korumak istemiyorlar. Onlar onları ortadan kaldırmak istiyorlar.
- They don't want to protect your freedoms. They want to take them away.
Aslan payını hep sen alıyorsun!
- You always take the lion's share!
Hanımefendilerin huzurunda şapkalarınızı çıkarmak zorundasınız.
- You must take off your hats in the presence of ladies.
Jim son üç haftadır beni akşam yemeğine çıkarmak için çalışıyor.
- Jim has been trying to take me out to dinner for the last three weeks.
Peruk takmaya alışmak biraz zaman alacak.
- It'll take some time to get used to wearing a wig.
Buradaki hayata alışmak biraz zamanımı alacak gibi görünüyor.
- It seems like it will take me a while to get accustomed to life here.
Bir işe başlamak çok para gerektirir.
- It takes a lot of money to start a business.
Zayıflamak için en iyisi biraz spor aktivitesine başlamak.
- In order to lose weight, it is best to take up some sport.
Onu sökmek istiyorum.
- I want to take it apart.
Piyanoyu iyi çalmak için, yıllarca pratik yapmak gerekir.
- It takes years of practice to play the piano well.
Burada durmak ve senin hakaretlerini dinlemekten daha iyi yapacak işlerim var.
- I have better things to do than stand here and take your insults.
Otobüse binmektense yürümeyi tercih ederim.
- I'd rather walk than take a bus.
Uçağa binmekten başka seçeneğim yoktu.
- I had no choice but to take the plane.
Can you take this gentleman's complaint - Beyfendinin şikayetini ele alır mısın.
Sadece en iyi malzemeleri kullanmak için büyük özen gösterilmiştir.
- Great care has been taken to use only the finest ingredients.
Biz o fırsatı kullanmak zorundayız.
- We have to take that chance.
Yazmak üç saat sürecek.
- Getting down will take three hours.
Mektubu yazmak ne kadar zamanını aldı?
- How long did it take you to write the letter?
Karla japlı dağların resimlerini çekmek için Nagano'ya gittim.
- I went to Nagano to take pictures of the mountains covered with snow.
Bir resim çekmek için yapmanız gereken bütün şey bu düğmeye basmaktır.
- All you have to do to take a picture is push this button.
İyiyi ve kötüyü birarada kabul etmek zorundasın.
- You have to take the good with the bad.
Tom'un işini yapması için birini kabul etmek zorunda kalacağız.
- We will have to take on someone to do Tom's work.
O işinden gurur duymaktadır.
- He takes pride in his work.
Karşılıklı adımlar atmak gerekmektedir.
- Mutual steps have to be taken.
Sonunda Tom kabullenmek zorunda kaldı ve yaptığı eylemlerin sorumluluğunu almak zorunda kaldı.
- In the end, Tom had to bite the bullet and take responsibility for his actions.
AIDS sadece her birey buna karşı harekete geçmeye karar verirse durdurulabilir.
- AIDS can be stopped only if every person decides to take action against it.
Lucy'nin annesi, ona küçük kız kardeşine bakmasını söyledi.
- Lucy's mother told her to take care of her younger sister.
Neden bir taksi tutmak istiyorsun?
- Why do you want to take a taxi?
Ailemi birlikte tutmak için ne gerekiyorsa yapacağım.
- I'll do whatever it takes to keep our family together.
Birinin parayı yanlışlıkla aldığı belliydi.
- It was apparent that someone had taken the money by mistake.
Jane biraz para çekmek için bankaya gitti.
- Jane went to the bank to take out some money.
Piyanoyu taşımak kaç kişi gerektirdi?
- How many people did it take to move the piano?
Onlar çöpü dışarıya taşımak için kimin sırası olduğu hakkında tartıştılar.
- They disputed about whose turn it was to take the trash out.
Eylemlerinin sorumluluğunu üstlenmekte istekli değil.
- He is not willing to take responsibility for his actions.
New York'a geri dönmek için kırmızı-göz uçuşu yapmaktan başka seçeneğim yok.
- I have no choice but to take the red-eye back to New York.
Tango yapmak iki kişi gerektirir.
- It takes two to tango.
Ben senin ateşini ölçmek istiyorum.
- I want to take your temperature.
Bir kimyasal reaksiyon bir veya daha fazla adımda gerçekleşir.
- A chemical reaction takes place in one or more steps.
Gemi ile gitmek arabayla gitmekten daha uzun sürüyor.
- Traveling by boat takes longer than going by car.
Hayvanat bahçesine taksi ile gitmek ne kadar sürer?
- How long does it take to get to the zoo by taxi?
He irons his clothes how?! That's crazy! Well, I guess it takes all kinds.
It takes one to know one, said the Chief, referring back to the eggs.
He started it! Well, it takes two to tango.
She started skating and she learned how quickly, like a duck takes to water.
I'll take the plate with me.
I'll take the blue plates.
Act seven, scene three, take two.
This camera takes 35mm film.
He’ll probably take this one.
Jesus perceaved there wylynes, and sayde: Why tempte ye me ye ypocrytes? lett me se the tribute money. And they toke hym a peny.
I plan to take math, physics, literature and flower arrangement this semester.
3) The mayor is on the take.
I estimate the trip will take about ten minutes.
The rapist took his victims in dark alleys.
I've had a lot of problems recently. Take last Monday. The car broke down on the way to work. Then ...etc.
She took sick with the flu.
I did a take when I saw the new car in the driveway.
The photographer took a picture of our family.
I had to take a pee.
What’s your take on this issue, Fred?.
That truck bed will only take two tons.
Answer: Whatever it takes.
You can get there by bus, or train, or taxi. Whatever. You pays your money and you takes your choice.
With teaching and studying all of my time is taken up.
- With teaching and studying my time is taken up.
I should've taken the money.
- I should have taken the money.
... transfers even if it takes a bit longer. ...
... it takes to make sure that you have the kind of opportunity you deserve. And kids across ...