The legislature tabled the amendment, so we will start discussing it now.
The motion was tabled ensuring that it would not be taken until a later date.
I’m using mathesis — a universal science of measurement and order …And there is also taxinomia a principle of classification and ordered tabulation.Knowledge replaced universal resemblance with finite differences. History was arrested and turned into tables …Western reason had entered the age of judgement.
Sofrada nasıl davranılacağını bilmiyor.
- He does not know how to behave at the table.
Annem sofrayı hazırlamamı rica etti.
- My mother asked me to set the table.
Masanın üzerinde bir kitap var.
- There is a book on the table.
Masanın üzerinde bir kedi var.
- There's a cat on the table.
O sadece eğlence için periyodik tabloyu ezberledi.
- He learnt the periodic table by heart just for fun.
Tom tabloyu temizledi.
- Tom cleared the table.
Tom hâlâ ameliyat masasında
- Tom is still on the operating table.
Tom neredeyse Mary'nin ameliyat masasında öldüğünü söyledi..
- Tom said Mary almost died on the operating table.
Tom yemek masaya konur konmaz yedi.
- Tom ate as soon as the food was put on the table.
Masanın üstünde hâlâ bir sürü yemek var.
- There are still a lot of dishes on the table.
Etikette iki tablet alınacağını söylüyor.
- It says on the label to take two tablets.
Tom her sabah kahvaltıdan sonra altı tablet alır.
- Tom takes six tablets every morning after breakfast.
Tom kayıp ayakkabısını sehpanın altında buldu.
- Tom found his missing shoe under the coffee table.
Oğlumun ayağı takıldı ve sehpanın köşesi alnını yardı.
- My son tripped and cut his forehead on the corner of the coffee table.
Az önce tüm tabloları temizledim.
- I just cleaned all the tables.
Ben senin tablolarını temizlemem.
- I don't clear off your tables.