tabii

listen to the pronunciation of tabii
Turkish - English
natural

Surely, in the present-day society, we might as well consider it natural that consumption plays an important role in the life of man and is closely related to his well-being and happiness. - Şurası muhakkak ki, günümüz toplumunda tüketimin insan hayatında önemli bir yere haiz olduğunu ve refah seviyesini ve mutluluğunu yakından alâkadar etmesinin tabii olduğunu söyleyebiliriz.

If that is the real aim, naturally I would not know about that. - Asıl amaç buysa bilmem tabii.

indigenous
(Mekanik) raw
quite so
(Konuşma Dili) you bet
rather
habitual, customary
naturally, of course
surely

Surely, in the present-day society, we might as well consider it natural that consumption plays an important role in the life of man and is closely related to his well-being and happiness. - Şurası muhakkak ki, günümüz toplumunda tüketimin insan hayatında önemli bir yere haiz olduğunu ve refah seviyesini ve mutluluğunu yakından alâkadar etmesinin tabii olduğunu söyleyebiliriz.

certainly
of course

Of course he was familiar with jazz. - Tabii ki caz müziğine aşina idi.

You can do whatever you want to, of course. - Ne istersen yapabilirsin tabii ki de.

natural, pertaining to nature
sure

Surely, in the present-day society, we might as well consider it natural that consumption plays an important role in the life of man and is closely related to his well-being and happiness. - Şurası muhakkak ki, günümüz toplumunda tüketimin insan hayatında önemli bir yere haiz olduğunu ve refah seviyesini ve mutluluğunu yakından alâkadar etmesinin tabii olduğunu söyleyebiliriz.

Cigarette smoke may be unhealthy, but it sure does look pretty. - Sigara dumanı sağlıksız olabilir ama tabii ki güzel görünüyor.

natural " doğal; naturally, of course; Certainly!, Of course!, Definitely, Sure, Be my guest!
natural, unaffected
pure, unadulterated
(Tıp) physical
be my guest
the course of
unlabored
unstudied
connatural
certes
matteroffact
simple
native
innate
evident
virgin
tabi
subject to

Everything is subject to the laws of nature. - Her şey tabiat kanunlarına tabidir.

Everything is subject to the laws of nature. - Her şey doğanın kurallarına tabidir.

tabii ki
for sure
tabii afet
acts of god
tabii bir şey
matter of course
tabii engel
natural obstacle
tabii frekans
natural frequency
tabii gaz
natural gas
tabii ki
needless to say

I don't look down upon any living being. Needless to say, I'm no God. I'm a human being myself; I may have made mistakes, I do admit. - Ben hiçbir canlıyı küçümsemiyorum. Tabii ki ben Allah değilim. Ben de kulum; hatalarım olmuştur, yalanlamıyorum.

tabii ki
sure

Cigarette smoke may be unhealthy, but it sure does look pretty. - Sigara dumanı sağlıksız olabilir ama tabii ki güzel görünüyor.

tabii ki
no wonder
tabii ki
it goes without saying
tabii ki elbette
of course
tabii manyetik inhiraf
(Askeri) magnetic declination
tabii manyetik sapma
(Askeri) magnetic declination
tabii olmayan
labored
tabii sapma
(Askeri) variation
tabii sapma istasyonu
(Askeri) declinating station
tabii seleksiyon
natural selection
tabii sirkülasyon
(Fizik,Teknik) gravity circulation
tabii taş
natural stone
tabii afet
natural disaster
tabii afet
act of God
tabii agrega
natural aggregates
tabii asfalt
natural asphalt
tabii basınç
natural pressure
tabii bolluk
(Kimya) natural abundance
tabii borç
(Ticaret) imperfect obligation
tabii borçlar
law natural obligations
tabii boşluk oranı
natural void ratio
tabii büyüklükte
large-scale
tabii davranış
native behaviour
tabii dağılma
(Askeri) stripped deviation
tabii denge
(Biyoloji) natural equilibrium
tabii dolaşım
natural circulation
tabii drenaj
natural drainage
tabii elektriksel saha
natural electrical field
tabii erozyon
geologic erosion
tabii felaket
(Ticaret) natural catastrophe
tabii gerilim
self-potential
tabii gizleme
(Askeri) natural concealment
tabii haklar
(Ticaret) natural rights
tabii havalandırma
natural ventilation
tabii inşaat taşı
natural building stone
tabii iş bölümü
natural division of labour
tabii işsizlik oranı
natural rate of unemployment
tabii kanal
natural channel
tabii kanal metodu
natural channel method
tabii kaya asfalt
natural rock asphalt
tabii kaya hattı
original rock line
tabii kayma açısı
angle of repose
tabii ki
needless to say, it goes without saying
tabii ki
of course

I am against the war, of course. - Tabii ki de savaşa karşıyım.

Of course, I learnt about China from textbooks when I was in Japan, but what I see for myself in China is completely different from what is described in those textbooks. - Tabii ki, ben Japonya'da iken Çin hakkında ders kitaplarından öğrendim, ama benim kendi adıma Çin'de gördüğüm bu ders kitaplarında anlatıldığından tamamen farklıdır.

tabii ki
go ahead!
tabii ki
just so
tabii kil
natural clay
tabii kil
undisturbed clay
tabii kil
intact clay
tabii kişi
(Kanun) natural person
tabii konveksiyon
free thermal convection
tabii kum
natural sand
tabii lif
(Tekstil) natural fibre
tabii liman
natural harbour
tabii mera
(Tarım) wild pasture
tabii mera
(Tarım) native range
tabii monopol
(Ticaret) natural monopoly
tabii müşahede
natural observation
tabii mıknatıs
natural magnet
tabii olarak
as a matter of course
tabii plajlar
natural beaches
tabii radyasyon
terrestrial radiation
tabii radyasyon
natural radiation
tabii radye
natural raft
tabii renkli
natural-coloured
tabii reçine
natural resin
tabii rutubet muhtevası
natural moisture content
tabii saha
natural area
tabii sapma noktası
(Askeri) declinating point
tabii senatör senator who holds
a life appointment in a senate
tabii sirkülasyonlu ısıtma
(Fizik,Teknik) gravity circulation heating
tabii sistem
(Botanik, Bitkibilim) natural system
tabii su muhtevası
natural moisture content
tabii su muhtevası
natural water content
tabii tekel
(Ticaret) natural monopoly
tabii temel
natural foundation
tabii tolerans
(Ticaret) natural tolerance
tabii toprak deposu
natural soil deposit
tabii uranyum
(Çevre) natural uranium
tabii yatak
natural bed
tabii yüzey akımı
natural runoff
tabii zemin
original ground
tabii zemin
natural ground
tabii zemin hattı
original ground line
tabii zemin hattı
natural ground surface
tabii zemin sathı
original ground surface
tabii zemin seviyesi
original ground level
tabii zemin seviyesi
level-original ground
tabii zemin tabakası
natural soil stratum
tabii çakıl
bank gravel
tabii çimento
(İnşaat,Teknik) natural cement
tabii ölçek
natural scale
tabii üye
(Ticaret) ordinary member
tabii şev
natural slope
tabii şev açısı
natural angle of repose
tabi
adjective
sevk-i tabii
drive
sevk-i tabii
motive
sevk-i tabii
incentive
tabi
doch
tabi
amenable
tabi
inferior to
tabi
associate
tabi
under the influence of
tabi
ensuant
tabi
subordinate to
tabi
of course

Of course I'll help you. - Tabii ki sana yardım edeceğim.

Of course, I learnt about China from textbooks when I was in Japan, but what I see for myself in China is completely different from what is described in those textbooks. - Tabii ki, ben Japonya'da iken Çin hakkında ders kitaplarından öğrendim, ama benim kendi adıma Çin'de gördüğüm bu ders kitaplarında anlatıldığından tamamen farklıdır.

tabi
appurtenant
tabi
surely
tabi
certainly
tabi
sure

Cigarette smoke may be unhealthy, but it sure does look pretty. - Sigara dumanı sağlıksız olabilir ama tabii ki güzel görünüyor.

Sure, Tom, I understand. - Tabii, Tom, anlıyorum.

Tabii ki
a matter of course
tabi
subject to the
tabi
{s} subject

Everything is subject to the laws of nature. - Her şey tabiat kanunlarına tabidir.

Everything is subject to the laws of nature. - Her şey doğanın kurallarına tabidir.

tabi
be subject
Birleşmiş Milletler (UN) Uluslar Arası Tabii Afetleri Önlemenin On Yılı
(Askeri) International Decade for Natural Disaster Reduction (UN)
pek tabii
no wonder
pek tabii
of course
tabi
tributary, vassal state
tabi
tributary (of a river, lake)
tabi
dependent (on), contingent (on)
tabi
subordinate
tabi
subject (to); bound (by)
tabi
dependent
tabi
dependant
tabi
national; citizen; subject
tabi
dependent, subordinate, subject
tabi
linked
tabi
subsidiary
English - English

Definition of tabii in English English dictionary

tabi
Traditional Japanese ankle socks with a separate section for the big toe
tabi
a sock with a separation for the big toe; worn with thong sandals by the Japanese
tabi
a toed sock
tabi
White sock-like garments worm by monks, nuns, and other seniors for gakki and other special services
tabi
Split toed socks worn by senior instructors
Turkish - Turkish
Tabi
Doğada olan, doğada bulunan
Katıksız, saf
Elbette, doğal olarak, işin gereği olarak
Yapmacık olmayan
Katıksız, saf, doğal
Olağan, alışılmış, her zamanki gibi olan, beklenildiği gibi
Yapmacık olmayan, doğal: "Eğer sürmenin üstüne bunu sürmezsen renk tabii olmaz."- P. Safa
Olağan, alışılmış, her zamanki gibi olan, beklenildiği gibi: "Sıcaklar arttıkça serin yerler aramak, âdeta tabii bir ihtiyaç hâline geliyor."- A. Rasim
Sağduyuya, mantığa, olağan düzene uygun olan: "Beklenen cevap gelince derhâl yazılacağı tabiidir."- Atatürk
Olağan
Sağduyuya, mantığa, olağan düzene uygun olan
TABİÎ
(Osmanlı Dönemi) Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ı sağ iken görmüş olan mü'minlerle yani Ashabla görüşmüş ve onlardan ders almış olan sâlih müslümanlar. Bak: Ashab
tabiî
(Osmanlı Dönemi) fıtrî, doğal, normal
tabii ki
Elbette, doğal olarak, işin gereği olarak
tabii afetler
Önlenmesi insan eliyle olmayan, tabiî güçlerin yarattığı sel, fırtına, deprem, dolu gibi felâketler
tabii hukuk
İnsanın doğuştan sahip olduğuna inanılan haklarını ele alan hukuk
Tâbi
(Osmanlı Dönemi) TİLV
tabi
Bağlı, bağlanmış
tabi
Basıcı
tabi
Yayımlayan
tabi
Yayıncı, naşir, editör
tabi
Elbette, doğal olarak, işin gereği olarak, tabii
tabi
Bir kimsenin, bir kuruluşun, bir devletin etkisi altında, güdümünde olma durumu: "Sanki bütün kamara, bütün halk, onlara tabi, onlara mahkûmdu."- P. Safa
tâbi
(Osmanlı Dönemi) tab eden. Basan
tabii
Favorites