taştan

listen to the pronunciation of taştan
Turkish - English
stone

Tom can swim no more than a stone can. - Tom bir taştan daha iyi yüzemez.

This building is made of stone. - Bu bina taştan yapılmıştır.

A hard, stone-like deposit

kidney stone.

To form a stone during growth, with reference to fruit etc
{v} to pelt or kill with stones, to harden
A hard earthen substance that can form large rocks and boulders
Symbol of hardness and insensibility; torpidness; insensibility; as, a heart of stone
To rub, scour, or sharpen with a stone
Gond
Concreted earthy or mineral matter; also, any particular mass of such matter; as, a house built of stone; the boy threw a stone; pebbles are rounded stones
A calculous concretion, especially one in the kidneys or bladder; the disease arising from a calculus
emphasis If you say that you will leave no stone unturned, you are emphasizing that you will try every way you can think of in order to achieve what you want. He said he would leave no stone unturned in the search for peace
A small piece of stone
The central part of some fruits, particularly drupes; consisting of the seed and a hard endocarp layer
A unit of mass equal to 14 pounds. Used to measure the weights of people, animals, cheese, wool, etc
G3037 lithos, lee'-thos; appar a prim word; a stone (lit or fig ): --(mill-, stumbling-) stone
Stone is used in expressions such as set in stone and tablets of stone to suggest that an idea or rule is firm and fixed, and cannot be changed. Scientific opinions are not carved on tablets of stone; they change over the years
building material consisting of a piece of rock hewn in a definite shape for a special purpose; "he wanted a special stone to mark the site" a lack of feeling or expression or movement; "he must have a heart of stone"; "her face was as hard as stone" United States architect (1902-1978) United States jurist who served on the United States Supreme Court as Chief Justice (1872-1946) United States journalist who advocated liberal causes (1907-1989) United States feminist and suffragist (1818-1893) United States filmmaker (born in 1946) the hard inner (usually woody) layer of the pericarp of some fruits (as peaches or plums or cherries or olives) that contains the seed; "you should remove the stones from prunes before cooking" an avoirdupois unit used to measure the weight of a human body; equal to 14 pounds; "a heavy chap who must have weighed more than twenty stone" kill by throwing stones at; "Adulterers should be stoned according to the Koran" of any of various dull tannish-gray colors
A stand or table with a smooth, flat top of stone, commonly marble, on which to arrange the pages of a book, newspaper, etc
A 42-pound, precisely shaped piece of granite with a handle attached, which is bowled down the ice
Absolutely, completely (used with following adjective)
A hard, one-seeded endocarp of a drupe
taş
stone

That child threw a stone at the dog. - O çocuk köpeğe bir taş fırlattı.

Could an almighty god create a stone that he would not be able to subsequently lift? - Yüce Allah sonradan kaldıramayacağı bir taş yaratabildi mi?

taştan yapılmış
stony
taştan yapılmış olma
stoniness
taştan yağ çıkar, ondan çıkmaz
(Konuşma Dili) It's easier to squeeze blood out of a turnip than to get money out of him
taş
rock

Tom knows better than to throw rocks at the other children. - Tom'un diğer çocuklara taş atmayacak kadar aklı var.

Tom threw a rock at the dog. - Tom köpeğe bir taş attı.

taş
{i} dig

The prisoner of war bore himself with great dignity. - Savaş tutuklusu kendini büyük bir onurla taşıdı.

taş
playing piece, counter (used in a board game such as chess or checkers)
taş
stone, gem (in a piece of jewelry)
taş
(a) stone; (a) rock
taş
{i} flint

The landscape was cold and sharp as flint. - Peyzaj çakmak taşı kadar soğuk ve keskin.

taş
slang money, dough, rocks
taş
(Askeri) rubble stone
taş
precious stone

Tom stole a precious stone and pawned it. - Tom değerli bir taş çaldı ve onu rehin bıraktı.

The diamond is a precious stone. - Elmas kıymetli bir taştır.

taş
quip
taş
piece

Hang on a minute. There's quite a few black chess pieces over there. - Biraz bekleyin. Orada fazlasıyla siyah satranç taşı var.

taş
turbulence
taş
{f} overflowing

The stadium was overflowing with people. - Stadyum, insanlarla taşıyordu.

Modern society is overflowing with all sorts of information. - Modern toplum her türlü bilgi ile dolup taşıyor.

taş
concretion
taş
{f} flooding

The periodic flooding of the Nile is very important to Egypt. - Nil'in periyodik taşkınları Mısır için çok önemlidir.

taş
(Askeri) rubble
taş
{f} flood

The heavy rains caused the river to flood. - Şiddetşi yağmurlar nehrin taşmasına neden oldu.

The typhoon caused the river to flood. - Tayfun nehrin taşmasına neden oldu.

taş
{f} bubbling over
taş
brim over
taş
bubble over
taş
{f} flooded

Since Tom's Tavern has started offering a delivery service too, it has been flooded with phone calls. - Tom'un tavernası da bir teslimat hizmeti sunmaya başladığından beri taverna telefon görüşmeleriyle dolup taşıyor.

The rivers were flooded by the heavy rain. - Irmaklar yoğun yağış yüzünden taştı.

taş
{f} brim
taş
scale
taş
{f} well over
taş
masonry
taş
{f} overflow

He wasn't exactly overflowing with enthusiasm. - O tam olarak coşku nedeniyle taşan biri değildi.

Modern society is overflowing with all sorts of information. - Modern toplum her türlü bilgi ile dolup taşıyor.

ekmek yapılan taştan kap
bread bowl made from stone
Taş
(Tıp) lapis
başını taştan taşa vurmak
to knock one's head against the wall
kafasını taştan taşa çarpmak/vurmak
1. to regret bitterly a lost opportunity. 2. to feel very remorseful
kumlu taştan kap
stoneware
taş
stone, rock, made of stone or rock
taş
jibe
taş
lapidary
taş
stone; rock; precious stone; piece, man; allusion, innuendo, dig (at sb); calculus, stone
taş
gibe; allusion
taş
small stones and pebbles; jeer
taş
dig, barbed allusion
taş
gem; gravel
taş
innuendo
taş
med. stone, calculus (e.g. kidney stone, gallstone)
taş
fixed but vacant (stare)
taş
(dama) piece
taş
{i} gem

Rare gems include aquamarine, amethyst, emerald, quartz and ruby. - Bazı değerli taşlar akuamarin, ametist, zümrüt, kuvars ve yakuttur.

Rubies are one of most beautiful gems in the world. - Yakutlar dünyanın en güzel değerli taşlarından biridir.

taş
{i} allusion
taş
stony
taş
tile
taş
brimming
taş
{i} gibe
taş
pavement
taş
{i} hit

Tom threw a rock at Mary, but it didn't hit her. - Tom Mary'ye bir taş attı ama bu onu incitmedi.

A typhoon hit Tokyo on Wednesday with strong winds and heavy rains stopping public transportation. - Bir tayfun kuvvetli rüzgarlarla ve toplu taşıma araçlarını durduran şiddetli yağmurlarla çarşamba günü Tokyo'yu vurdu.

taş
{i} jeer
taş
brick
tek taştan yapılmış
monolithic
Turkish - Turkish

Definition of taştan in Turkish Turkish dictionary

Taş
(Osmanlı Dönemi) VAKA'
Taş
(Hukuk) SENG
Taş
(Osmanlı Dönemi) SİLAM
taş
Kimyasal veya fiziksel durumu değişiklikler gösteren, rengini içindeki maden, tuz ve oksitlerden alan sert ve katı madde
taş
Tavla pulu
taş
Yapı işlerinde kullanılmak için bu maddeden hazırlanmış malzeme: "Tophane yukarılarında taştan bir binada oturuyordu."- S. F. Abasıyanık
taş
Taştan yapılmış, taştan oluşmuş
taş
Yapı işlerinde kullanılmak için bu maddeden hazırlanmış malzeme
taş
Bazı yerlerde ve işlerde kullanılmak için bu maddeden özel olarak hazırlanmış malzeme: "Ertesi günü kaldırıp Karacaahmet'e gömdüler, bir taş diken olmadı."- M. Ş. Esendal
taş
Mücevherlerde kullanılan yüksek değerli taş
taş
Bazı kütlelerden kopan veya koparılan parça. Üstü kapalı bir biçimde söylenen iğneleyici söz, tariz
taş
Dama, domino gibi oyunlarda kullanılan metal, kemik, plastik veya tahta parçalardan her biri
taş
Mücevherlerde kullanılan yüksek değerli cevher
taş
Alaylı halk şiiri
taş
Bazı kütlelerden kopan veya koparılan parça
taş
Üstü kapalı bir biçimde söylenen iğneleyici söz, tariz
taş
Bazı organların içinde, özellikle idrar kesesi vb.nde oluşan, türlü biçim ve hacimdeki katı madde
taş
Birine dokunsun diye söylenen söz
taş
Bazı yerlerde ve işlerde kullanılmak için bu maddeden özel olarak hazırlanmış malzeme
taştan
Favorites