Tom came into the room carrying three bottles of wine.
- Tom üç şişe şarap taşıyarak odaya geldi.
Tom came in carrying a grocery bag.
- Tom bir market çantası taşıyarak içeri girdi.
Will the ice bear our weight?
- Buz bizim ağırlığını taşıyabilecek mi?
I bear him no malice.
- Ona karşı hiçbir kötü niyet taşımıyorum.
Buses, trains and planes convey passengers.
- Otobüs, tren ve uçaklar yolcu taşırlar.
This sushi restaurant has a conveyor belt that carries sushi.
- Bu suşi restoranının suşi taşıyan bir konveyör bantı var.
Few elephants would volunteer to move to Europe.
- Birkaç fil Avrupa'ya taşınmak için gönüllü olurdu.
It is five years since we moved here.
- Buraya taşındığımızdan beri beş yıl geçti.
Tom said that he wanted to move to Boston.
- Tom Boston'a taşınmak istediğini söyledi.
If you want to really improve your French, you should move to a country where it's spoken.
- Fransızcanı gerçekten geliştirmek istiyorsan, konuşulduğu bir ülkeye taşınmalısın.
Tom was carrying an armful of books.
- Tom, bir kucak dolusu kitap taşıyordu.
She was carrying the baby on her back.
- Bebeği sırtında taşıyordu.
The office has been transferred up to the sixth floor.
- Ofis altıncı kata taşındı.
He transferred his office to Osaka.
- Ofisini Osaka'ya taşıdı.
He transferred his office to Osaka.
- Ofisini Osaka'ya taşıdı.
The office has been transferred up to the sixth floor.
- Ofis altıncı kata taşındı.
Japanese women carry their babies on their backs.
- Japon kadınları bebeklerini sırtlarında taşırlar.
I helped carry those bags.
- Şu çantaları taşımaya yardım ettim.
People carried their own weight then.
- İnsanlar o zaman kendi ağırlığı taşıdı.
She carried that habit to her grave.
- O, o alışkanlığı mezarına kadar taşıdı.
Tom offered to ferry us across the river in his boat.
- Tom bizi botuyla nehrin karşı tarafına taşımayı önerdi.
A ferry carrying hundreds of high school students sank in South Korea.
- Yüzlerce lise öğrencisini taşıyan bir feribot Güney Kore'de battı.