Definition of tâze in Turkish English dictionary
- fresh
Freshness is our top priority.
- Tazelik bizim önceliğimizdir.
The sight of fresh lobster gave me an appetite.
- Taze ıstakozun görünüşü iştahımı açtı.
- tender
- freshly
It's so wonderful to smell freshly made coffee!
- Taze yapılmış kahveyi koklamak çok harika!
Our delicious coffee is made from freshly roasted coffee beans.
- Bizim lezzetli kahvemiz taze kavrulmuş kahve çekirdeklerinden yapılır.
- crispy
- recent
- good
Fresh air is necessary to good health.
- Taze hava sağlıklı olmak için gereklidir.
Fresh fruit is good for you.
- Taze meyve, sizin için iyidir.
- as fresh as a daisy
A little nap and, just like that, I'm as fresh as a daisy.
- Biraz şekerleme ve bunun gibi, ben bir papatya gibi tazeyim.
- woman in the prime of youth
- raw
She likes to eat fresh raw vegetables.
- Taze çiğ sebze yemeği sever.
- dewy
- new
Everything's fresh and new.
- Her şey taze ve yeni.
- freshly; newly; just (only a very short time ago)
- fresh (not old, stale, or tired); new; young
- crisp
- green
We eat a fresh, green salad every day.
- Biz her gün taze yeşil salata yeriz.
- hot
The fresh strawberries went like hot cakes.
- Taze çilekler sıcak kekler gibi gitti.
- fresh; new, recent; young
- warm
- verdant
- bracing
- young
- youthful
- maiden
- late
- fresher
The eggs in this case are fresher than those in the other case.
- Bu ambalajdaki yumurtalar diğer ambalajdakilerden daha tazedir.
- country
I feel completely refreshed after spending a week in the country.
- Ben kırsalda bir hafta geçirdikten sonra tamamen tazelenmiş hissediyorum.
- taze taze
- freshly
- taze (haber vb)
- hot
- taze (haber)
- red-hot
- taze beton
- (İnşaat,Teknik) fresh concrete
- taze beton rötresi
- (İnşaat) plastic shrinkage
- taze bezelye
- (Gıda) green peas
- taze bezelye
- (Gıda) fresh peas
- taze biber
- (Gıda) green pepper
- taze donmuş
- (Denizbilim) fresh frozen
- taze ekmek
- fresh bread
- taze hava kanalı
- fresh air duct
- taze hazırlanmış
- (Tıp) freshly prepared
- taze incir
- (Gıda) fresh fig
- taze istim
- live steam
- taze kan
- fresh blood
- taze kar
- (Çevre) fresh snow
- taze meyva
- fresh fruit
- taze meyve
- (Gıda) fresh fruits
- taze peynir
- (Gıda) fresh cheese
- taze soğan
- shallot
- taze soğan
- (Gıda) green onion
- taze soğan
- (Gıda) spring onions
- taze su
- (Askeri) fresh water
- taze fasulye
- green beans
- taze fasülye
- (Gıda) green beans
- taze et
- fresh meat
- taze fasulye
- Green bean, french beans
- taze kekik
- fresh thyme
- taze misir
- fresh corn
- taze sıkılmış
- Freshly squeezed
- taze bakla
- (Gıda) fresh broad bean
- taze balık
- (Gıda) fresh fish
- taze bamya
- (Gıda) fresh okra
- taze besin
- fresh food
- taze beton
- unset concrete
- taze beton rötre çatlağı
- (İnşaat) plastic shrinkage cracks
- taze bir şekilde
- greenly
- taze boya
- wet-paint
- taze buhar
- live steam
- taze buhar bölgesi
- live steam space
- taze değil
- not fresh
- taze dondurulmuş kan plazması
- (Askeri) fresh frozen plasma
- taze döküm kumu
- new sand
- taze ekmek kokusu
- smell of freshly-baked bread
- taze fasulye
- french bean
- taze fasulye
- fresh bean
- taze fasulye
- (Gıda) greeri beans
- taze fasulye
- green bean
- taze fasulye
- french beans
- taze harç
- fresh mortar
- taze harç
- (İnşaat) green mortar
- taze hava
- fresh air
Tom opened the window to get some fresh air.
- Tom biraz taze hava almak için pencereyi açtı.
Tom enjoys the fresh air.
- Tom taze havayı sever.
- taze hava bacası
- fresh air flue
- taze hava borusu
- fresh air pipe
- taze hava emme deliği
- fresh air inlet
- taze hava fanı
- fresh air fan
- taze hava girişi
- fresh air inlet
- taze hava girişi
- fresh-air intake
- taze hava hazırlama cihazı
- make up air unit
- taze hava hortumu
- fresh air hose
- taze hava oranı
- fresh air make up
- taze hava vantilatörü
- fresh air fan
- taze hava vantilatörü
- fresh air ventilator
- taze hava ünitesi
- fresh air unit
- taze hava ızgarası
- fresh air grille
- taze iz
- blazing scent
- taze kalmak
- remain fresh
- taze kan
- a shot in the arm, new blood, fresh blood
- taze kişniş
- fresh coriander
- taze meyve sepeti
- (Gıda) fresh fruit basket
- taze mezbaha dana derileri
- (Çiftçilik) green calf skins
- taze mısır çorbası
- (Gıda) indian corn in clear soup
- taze ot
- green crop
- taze ot
- soilage
- taze otla beslemek
- soil
- taze piliç
- (Gıda) fresh chicken
- taze simit
- (Gıda) fresh bagel
- taze siyah havyar
- (Gıda) fresh caviar
- taze soğan
- spring onion
- taze su merceği
- (Askeri) freshwater lens
- taze su soğutması
- fresh water cooling
- taze sıkılmış meyve suyu
- fresh-squeezed fruit juice
- taze taze
- fresh
- taze yağ
- fresh oil
- taze yemden kesme
- (Denizbilim) weaning
- taze yumurta
- shell egg
- taze ürün
- shelf-life
- taze ürünler
- fresh products
- ağaç yaş/taze iken eğilir
- (Atasözü) Train a child while his mind is pliant
- bu taze değil
- This is not quite fresh
- etli taze fasulye
- (Gıda) green beans with meat
- her dem taze
- 1. young-looking, vigorous for his/her age. 2. evergreen (plant)
- kurutulmamış (taze) makarna
- (Gıda) fresh pasta
- meraklı taze
- nosey parker
- meraklı taze
- snoop
- meraklı taze
- quidnunc
- çok taze
- red hot