I'm at the Libre Software Meeting to present the Tatoeba project.
- Ben Tatoeba projesini sunmak için Libre Yazılım Toplantısı'ndayım.
The mayor presented him with the key to the city.
- Belediye başkanı ona şehrin anahtarını sundu.
Tom sat on the porch and read the paper.
- Tom sundurmada oturdu ve gazete okudu.
Tom sat on the porch, reading the evening paper.
- Tom akşam gazetesini okurken sundurmada oturdu.
Tom decided to submit his resignation.
- Tom istifasını sunmaya karar verdi.
They submitted the case to the court.
- Davayı mahkemeye sundular.
I'll be presenting a paper at a conference.
- Konferansta bir rapor sunuyor olacağım.
People need to be more lively when presenting their work.
- İnsanlar işlerini sunarken daha canlı olması gerekir.
The mayor presented him with the key to the city.
- Belediye başkanı ona şehrin anahtarını sundu.
The information presented in Kelly's paper on color coordination is seen to be of use in building up an alternative theory.
- Renk koordinasyonu ile ilgili Kelly'nin raporunda sunulan bilginin alternatif bir teori oluşturmada faydalı olacağı anlaşilmaktadır.
Paul offered a new plan.
- Paul, yeni bir plan sundu.
Do you offer any night tours?
- Hiç gece turları sunuyor musunuz?
Bugün güneşli bir gün.
- Today is a sunny day.
Onlar Güneş Tanrısı'nı mutlu etmek için her gün bir lama öldürdü.
- Every day they killed a llama to make the Sun God happy.
Pazar günü okula gitmiyorsun, değil mi?
- You don't go to school on Sunday, do you?
Her pazar kiliseye giderim.
- I go to church every Sunday.
Birçok ülkede, Arap ülkeleri ve İsrail hariç genellikle Cumartesi ve Pazar, hafta sonu günleri olarak ilan edilmiştir.
- In most countries, with the exception of the Arab countries and Israel, Saturday and Sunday are defined as the weekend.
Her pazar kiliseye giderim.
- I go to church every Sunday.
Kaldırımda bir şemsiye vardı.
- There was a sunshade over the sidewalk.
Bankalar güneşli bir günde sana bir şemsiye vermeye çalışırlar ama yağmurlu bir günde sırtlarını dönerler.
- Banks will try to lend you an umbrella on a sunny day, but they will turn their backs on a rainy day.
Bazı insanlar güneşleniyordu, diğerleri yüzüyordu.
- Some people were sunbathing, others were swimming.
Sen hiç Sahara çölü güneşinde güneşlendin mi?
- Have you ever basked in the sun of the Sahara desert?
Güneşlenmek istiyordum.
- I wanted to sunbathe.
Gündoğumunu görmek için erken kalktı.
- She got up early in order to see the sunrise.
Gündoğumunu izleyebilelim diye erken kalktık.
- We got up early so that we could see the sunrise.
Babamın doğum günü bu yıl pazar gününe denk geliyor.
- My father's birthday falls on Sunday this year.
Bu yıl, Yeni Yıl Pazar gününe denk geliyor.
- This year New Year's Day falls on Sunday.
Önümüzdeki sene doğum günüm Pazara denk gelecek.
- Next year my birthday will fall on Sunday.
Pazar günü okula gitmiyorsun, değil mi?
- You don't go to school on Sunday, do you?
Onlar Güneş Tanrısı'nı mutlu etmek için her gün bir lama öldürdü.
- Every day they killed a llama to make the Sun God happy.