Helen bunun doğru olduğunda inatla ısrar ediyor.
- Helen stubbornly insists that this is true.
Çelimsiz yaşlı adam inatla bir tekerlekli sandalyeyi kullanmayı reddetti.
- The frail old man stubbornly refused to make use of a wheelchair.
Yaşlandın ve inatçı oldun.
- You've become old and stubborn.
Daha önce böyle inatçı bir kişiyle karşılaşmadım.
- I have never come across such a stubborn person.
Yaşlandın ve inatçı oldun.
- You've become old and stubborn.
Daha önce böyle inatçı bir kişiyle karşılaşmadım.
- I have never come across such a stubborn person.
Aksi olmamalısın ve arkadaş canlısı olmalısın.
- You must not be stubborn and should be friendly.
O bir katır kadar inatçıdır.
- He is stubborn as a mule.
O bir katır kadar inatçı.
- He's as stubborn as a mule.
Blood can make a very stubborn stain on fabrics if not washed properly.