Bir kız rüzgârda akan saçlarıyla koşarak geldi.
- A girl came running, with her hair streaming in the wind.
Bir dere göle akmaktadır.
- A stream flows into the lake.
O, dereye yakın oturdu.
- He sat next to the stream.
Tom akarsuyu birkaç kilometre izledi.
- Tom followed the stream for a couple of kilometers.
Tom sonunda akarsu üzerinden atlamayı denemeye karar verdi.
- Tom finally decided to try jumping over the stream.
Akıntıya karşı çabalamak cesaret gerektirir.
- To strive against the stream requires courage.
Bu hızlı akıntıda yüzmek tehlikeli olmalı.
- It must be dangerous to swim in this rapid stream.
Tanaka öğretim tarihinin akışına aykırıdır.
- Tanaka's teaching goes against the stream of history.
Bu yeni fikirlerin bir akışını getiren bir şeydi.
- It was something which brought a stream of new ideas.
Bir dere göle akmaktadır.
- A stream flows into the lake.
All of the bright kids went into the A stream, but I was in the B stream.
... on a single-use basis. We have this notion of streaming, this consensus hallucination ...
... You can enjoy your music synchronized throughout your house, all streaming through Music Beta. ...