Definition of store in English Turkish dictionary
- depolamak
Bu kutuları depolamak için yeterli yerim yok.
- I don't have enough space to store these boxes.
- depo
Depoyu kilitlemeyi unuttum.
- I forgot to lock the storeroom.
Onu yapmayın! İlaç deposunda bir bilgisayar var.
- Don't do that!!! There's a computer at the drug store.
- mağaza
Mağazaya benimle gelecek misin?
- Will you come with me to the store?
Annem, bir meyve mağazasından biraz elma aldı.
- My mother bought some apples at a fruit store.
- {i} dükkân
Oyuncak dükkânı kapandı.
- The toy store is closed.
Kızım dükkândan süt alıyor.
- My daughter is buying milk from the store.
- {f} yüklemek
- {f} ardiyeye koymak
- {f} (bir şeyi) (bir yerde) saklamak; (bir şeyi) bir depoya koymak
- satış noktası
- depoya koymak
- (Denizbilim) saklantı
- (Ticaret) erzak
- saklamak
- bolluk
- depola
Develer hörgüçlerinde çok miktarda yağ depolayabilir.
- A camel can store a large amount of fat in the hump on its back.
Hâlâ Tom'un garajında depolanmış şeylerim var.
- I still have things stored in Tom's garage.
- ç.erzak
- stok
Onun büyük bir gıda stoku var.
- He has a large store of food.
- kumanya
- biriktirmek
- ambar
- doldurmak
Mağazada Tom için form doldurmak zorundayım.
- I have to fill in for Tom at the store.
- ambara koymak
- depo etmek
- levazım
- levazımını tedarik etmek
- {i} hafıza
- {i} stok, hazne
- depola,v.depola: n.dükkan
- yığınak
- {f} hafızaya almak
- saklamak depo Depolamak /
- {f} up içine atmak, biriktirmek
- {i} hazine
- (Nükleer Bilimler) saklama
- {i} bellek
- {f} akılda tutmak
- {i} mevcut
Bu çanta herhangi bir mağazada mevcut değildir.
- This bag is not available in any store.
O kitap sadece bir mağazada mevcut.
- That book is available in only one store.
- {f} içermek
- (Askeri) BİRİKTİRME: Bir belleğe bilgi yerleştirme
- (Tekstil) 1. ambar, depo 2. ( to ) ambarlamak, depo etmek
- biriktirilmiş şey
- (Bilgisayar) depolama alanı
- muhafaza etmek
- bir yerde tutmak
- mağazada
- store house
- (Mimarlık) barhana
- store cupboard
- erzak dolabı
- store folder
- (Bilgisayar) depo klasörü
- store in
- (Bilgisayar) saklama yeri
- store job
- (Bilgisayar) görev depola
- store login
- (Bilgisayar) oturumu sakla
- store name
- (Bilgisayar) depo adı
- store network
- mağaza ağı
- store number
- (Bilgisayar) numarayı kaydet
- store of grain
- zahire
- store room
- (Mimarlık) barhana
- store tank
- depolama tankı
- store up
- içine atmak
- store up with
- ile depolamak
- store waste
- atık depolamak
- store windows
- (Bilgisayar) windows depolama
- store up
- yığmak
- store up
- istif etmek
- store up
- biriktirmek
- store up
- toplamak
- store up
- sakla
- store brand
- mağaza markası
- store bread
- mağaza ekmek
- store cycle time
- depolama çevrim zamanı
- store grain
- mağaza tahıl
- store information
- dükkan bilgisi
- store keeper
- mağaza kaleci
- store of value
- değeri mağaza
- store pond
- mağaza birikintisi
- store room
- deponun
- store wide
- mağaza geniş
- store-bought
- Mağazadan satın alınmış
- store and forward
- sakla ve ilet kipi
- store cattle
- besi hayvanları
- store cattle
- kesimlik sığırlar
- store found in
- (Bilgisayar) depu içinde bulundu
- store keeper
- (Askeri) AMBAR MEMURU: Belirli bir depolama yerindeki işten sorumlu olan memur
- store keeping
- (Tekstil) ambar işletme
- store location
- mağaza yerleşimi
- store macro in
- (Bilgisayar) makronun saklanacağı yer
- store macro in
- (Bilgisayar) makroyu kaydetme yeri
- store up
- depolamak
- store up
- hatırda tutmak
- store up
- depo etmek
- store#up
- sakla
- stationary store
- Kırtasiye mağazası
- stationery store
- kırtasiye mağazası
- pet store
- Evcil hayvan satan işyeri
- aircraft store
- (Askeri) UÇAK YÜKÜ: Uçağın içinde veya dışında taşınması amaçlanan uçuş esnasında uçaktan ayrılacak veya ayrılmayacak ve uçağın süspansiyon ve bırakma tertibatına takılan herhangi bir parça. Uçak yükleri iki kategori halinde sınıflandırılmıştır; a. HARCANAN YÜKLER: Bunlar, füze, roket, bomba, nükleer silah, mayın, torpil, aydınlatma mühimmatı, sonar şamandıraları, su altı ses sinyal cihazı ve buna benzer diğer parçalar gibi normal olarak uçuş sırasında uçaktan ayrılan parçalardır. b. HARCANMAYAN YÜKLER: Bunlar tank (yakıt ve sprey) ve bunları dağıtan borular; yakıt bütünleme ikmali, tepkime, arttırma, top, elektronik karşı önlem ve veri bağlantı bölme ve yuvaları; bomba salanlar; bomba depoları, uzaktan komuta cihazları, ve diğer benzer parçalar gibi normal olarak uçuş sırasında uçaktan ayrılmayan parçalardır
- discount store
- (isim) ucuza mal satan dükkân
- discount store
- {i} ucuza mal satan dükkân
- anchor store
- (Ticaret) çapa dükkan
- book store
- kitapçı
Otelde bir kitapçı var mıdır?
- Is there a book store in the hotel?
Kitapçı da geç kapanıyor gibi görünüyor.
- It seems like the book store is also closing late.
- candy store
- (Gıda) şekerci
- chill store
- soğuk hava deposu
- coal store
- kömür deposu
- cold store
- soğuk depo
- conveince store
- (Gıda) büfe
- country store
- (Ticaret) taşra marketi
- department store
- (Ticaret) supermarket
- department store
- alışveriş merkezi
- export store
- (Bilgisayar) depoyu ver
- flower store
- çiçekçi
- grocery store
- gıda
Bu bakkal sadece organik gıda satıyor.
- This grocery store only sells organic food.
- in store
- hazır
- knowledge store
- bilgi dağarcığı
- liver store
- (Gıda) sakatatçı
- outlet store
- (Ticaret) mağaza
- public store
- (Ticaret) kamuya ait depo veya mağaza
- remote store
- (Bilgisayar) uzakta sakla
- secret store
- zula
- spice store
- (Gıda) baharatçı
- store up
- saklamak
- stored
- (Bilgisayar) kayıtlı
- stored
- bellenmiş
- stores
- kırkambar
- stores
- depolar
- stores
- (Askeri) deniz ikmal maddeleri
- stores
- mağazalar
Gerçekten oradaki mağazalardan hoşlanmıyorum.
- I don't really like the stores there.
Fabrika işçilerinin ailelerinin okullara, hastanelere ve mağazalara ihtiyaçları vardır, bu yüzden bu hizmetleri sağlamak için daha fazla insan bölgede yaşamak için gelir. Böylece bir şehir gelişir.
- The families of the factory workers need schools, hospitals, and stores, so more people come to live in the area to provide these services, and thus a city grows.
- stores
- (Arılık) depo
- storing
- depoya koyma
- storing
- (Bilgisayar) saklanıyor
- storing
- (Bilgisayar) depolanırken
- storing
- (Bilgisayar) depolanıyor
- ammunition store
- mühimmat deposu
- auxiliary store
- yardımcı bellek
- backing store
- yardımcı bellek
- branch store
- satış şubesi
- candy store
- şekerci dükkânı
- capacitor store
- kapasitif depolama birimi
- chain store
- mağazalar zinciri
- computer store
- bilgisayar dükkanı
- coordinate store
- koordinat bellek
- department store
- büyük mağaza
- departmental store
- bonmarşe
- departmental store
- süpermarket
- departmental store
- büyük mağaza
- dynamic store
- dinamik bellek
- electronics store
- çıncalık eşya mağazası
- file store
- kütük deposu
- file store
- dosya deposu
- flower store
- çiçekçi dükkanı
- general store
- market
- grocery store
- bakkal dükkanı
Tom bir bakkal dükkanında çalıştı.
- Tom worked at a grocery store.
Bakkal dükkanında havuç satıyorlar.
- They sell carrots at the grocery store.
- hardware store
- hırdavat dükkanı
Hırdavat dükkanı hâlâ eskiden olduğu yerde.
- The hardware store is still where it used to be.
O hırdavat dükkanında satılır.
- That is sold at hardware stores.
- high level file store
- yüksek duzeyli kütük deposu
- immediate access store
- anında erişim belleği
- internal store
- iç bellek
- jewelry store
- kuyumcu dükkanı
Gece vakti kuyumcu dükkanını soydular.
- They robbed the jewelry store during the night.
O bir kuyumcu dükkanından takı satın alıyor.
- She is buying jewelry in a jewelry store.
- liquor store
- likör dükkanı
Likör dükkânından bir şişe bira satın aldım.
- I bought a bottle of beer at the liquor store.
Likör dükkanını soyan adam bir maske takıyordu.
- The man who held up the liquor store wore a mask.
- low level file store
- alt düzeyde dosya depolama
- magnetic film store
- manyetik film belleği
- magnetic store
- manyetik bellek
- magnetic wire store
- manyetik tel bellek
- retail store
- perakendeci dükkanı
- second hand store
- ikinci el mağazası
- shoe store
- ayakkabı dükkanı
- slave store
- bağımlı bellek
- slave store
- köle bellek
- speciality store
- spesiyal mal satan dükkân
- storable
- depolanabilir
- stores
- kumanya
- storing
- {f} depola
Kaktüsler su depolamada çok iyidir.
- Cactuses are very good at storing water.
- variety store
- tuhafiye dükkânı
- auxiliary storage, store
- yardımcı bellek
- backing store
- mağaza destek
- be store
- mağaza olmak
- book store
- kitapçı, kitap satan dükkân yada mağaza
- dime store
- Ucuz eşyaların satıldığı dükkân, ucuzcu dükkân
- discount store
- Ucuza mal satan dükkân veya mağaza
- five and ten cent store
- beş ve on yüzde mağaza
- hard discount store
- Yüksek indirim, büyük ucuzluk
- in store
- mağaza
Tom onun için mağazada ne olduğunu bilmiyor.
- Tom doesn't know what's in store for him.
Mağazada onun için birkaç sürprizimiz var.
- We have a few surprises in store for her.
- lay/put/set store by/on
- -i önemsemek, -e önem vermek
- liquor store
- likör dükkânı
- stored
- depolanmış
Hâlâ Tom'un garajında depolanmış şeylerim var.
- I still have things stored in Tom's garage.
- stored
- saklanır
- stores
- depoluyor
- storing
- depolayarak
- to store up
- stok ilâ
- storable
- {s} stoklanabilir
- stores
- {i} bolluk
- stores
- sakla/depola
- stores
- {i} levazım
- stores
- {i} erzak
- stores
- (Askeri) Bak. "naval stores", "supplies"
- stores
- {i} hazine
- stores
- mühimmat/mağaza/depolar
- storing
- (Nükleer Bilimler) depolama
Kaktüsler su depolamada çok iyidir.
- Cactuses are very good at storing water.