Neden şimdi duruyorsun?
- Why are you stopping now?
Neden Boston'da duruyoruz?
- Why are we stopping in Boston?
Fırtınanın durması söyle dursun, çok daha fazla yoğunlaştı.
- Far from stopping, the storm became much more intense.
Durmaksızın hepsini bana boşalttı.
- She poured me all of it without stopping.
Tom'u durdurmanın imkanı yoktu.
- There was no stopping Tom.
Onları durdurmamızın hiçbir yolu yoktur.
- We have no way of stopping them.
Japon askeri güçleri durdurmak için çok güçlü görünüyordu.
- The Japanese military forces seemed too strong to stop.
Tom döğüşü durdurmak için kesinlikle hiçbir girişimde bulunmadı.
- Tom certainly made no attempt to stop the fight.
Tom durmak ve düşünmek istedi.
- Tom wanted to stop and think.
Tom soluklanmak için durmak zorunda kaldı.
- Tom had to stop to catch his breath.
Bir sonraki durakta inin.
- Get off at the next stop.
Helen sonraki durakta indi.
- Helen got off at the next stop.
O sigarayı bırakmak zorundadır.
- She has to stop smoking.
Sigarayı bırakmak zordur.
- It's hard to stop smoking.
Lütfen onu durdurur musun?
- Can you please stop that?
Lütfen onu yapmayı durdurur musun?
- Would you please stop doing that?
Tom arabaya yakından bakmak için durdu.
- Tom stopped to take a close look at the car.
Arabayı durdurmaya ve biraz dinlenmeye ne dersin?
- How about stopping the car and taking a rest?
Bu tapa şişeye uymaz.
- This stopper does not fit the bottle.
Şikago'da bir molamız vardı.
- We had a stopover in Chicago.
Tokyo'ya giderken Osaka'da mola verdim.
- I stopped off at Osaka on my way to Tokyo.
Onu durdurmanın imkansız olduğunu düşündük.
- We thought it impossible to stop him.
Bu cümleyi Tatoeba'ya ekliyorum ve kimse beni durduramaz!
- I'm putting this sentence on Tatoeba and nobody can stop me!
Tom'un bunu yapmasını engellemek istiyorum.
- I want to stop Tom from doing that.
Onun yurt dışına çıkmasını engellemek yok.
- There is no stopping her going abroad.
Böyle yapmayı kesmeni söyledim sana.
- I told you to stop doing that.
Tom bize konuşmayı kesmemizi söyledi.
- Tom told us to stop talking.
Onu durdurmanın imkansız olduğunu düşündük.
- We thought it impossible to stop him.
John bu günlerde çok içiyor. Biz onu artık içmemesi için durdurmak zorundayız.
- John drinks too much these days. We have to stop him from drinking any more.
Tom yolda acil durum duruşu yaptı.
- Tom made an emergency stop on the road.
Onun ona vurmasını engelleyemedik.
- We couldn't stop him from hitting her.
Buraya Tom'un aptalca bir şey yapmasını engellemeye geldim.
- I came here to stop Tom from doing something stupid.
Biz size mâni olmayalım.
- Don't let us stop you.
Ben sana mâni olmayayım.
- Don't let me stop you.
Benimle konuştuğun sürece, iyi, fakat sen durur durmaz, ben acıkırım.
- As long as you're talking to me, it's fine, but as soon as you stop, I get hungry.
Tren durmadan önce, inmemelisin.
- You must not get off the train before it stops.
Bu tren tüm istasyonlarda durur.
- This train stops at all stations.
Tren o istasyonda durmaz.
- The train doesn't stop at that station.
İçmeye son vermek zorundasın.
- You have to stop drinking.
Ertelemeye son vermek zorundayım.
- I have to stop procrastinating.
Girişte bir araba durdu.
- A car stopped at the entrance.
Dünya dönmeyi durdursa,ne olacağını tahmin edersin?
- Were the earth to stop revolving, what do you suppose would happen?
Şimdi buna bir nokta koymalıyız.
- We need to put a stop to this now.
Lütfen bu saçmalığa bir nokta koy.
- Please put a stop to this nonsense.
Doktor bana sigara içmeyi kesmek zorunda olduğumu söyledi.
- The doctor told me I had to stop smoking.
The Victoria Secret ad’s racy image generated strong stopping power ratings.
I stopped at the traffic lights.
The sight of the armed men stopped him in his tracks.
That stop was not planned.
The organ is loudest when all the stops are pulled.
The referees stopped the fight.
He stopped for two weeks at the inn.
The stop in a bulldog's face is very marked.
To achieve maximum depth of field, he stopped down to an f-stop of 22.
He stopped the wound with gauze.
They agreed to see each other at the bus stop.
... the hook or things like that, if there's a definite stopping point, I'll bring it to ...
... for. We spent an enormous amount of energy as a group, devoting ourselves to stopping ...