Japon askeri güçleri durdurmak için çok güçlü görünüyordu.
- The Japanese military forces seemed too strong to stop.
Hıçkırığı durdurmak için ne yapmalıyım?
- What should I do to stop hiccoughs?
Tom soluklanmak için durmak zorunda kaldı.
- Tom had to stop to catch his breath.
Durmak istesemde duramadım.
- Even if I had wished to stop, I couldn't.
Sanırım bir sonraki durakta ineceğiz.
- I think we get off at the next stop.
Tokyo İstasyonu üçüncü duraktır.
- Tokyo Station is the third stop.
O sigarayı bırakmak zorundadır.
- She has to stop smoking.
Ben sigarayı bırakmak için ikna edildim.
- I was persuaded to stop smoking.
Lütfen onu yapmayı durdurur musun?
- Would you please stop doing that?
Lütfen beni izlemeyi durdurur musun?
- Would you please stop following me?
Girişte bir araba durdu.
- A car stopped at the entrance.
Tom hazine aramayı durdurdu ve eve gitti.
- Tom stopped looking for the treasure and went back home.
Bu tapa şişeye uymaz.
- This stopper does not fit the bottle.
Boston'da bir molamız vardı.
- We had a stopover in Boston.
Şikago'da bir molamız vardı.
- We had a stopover in Chicago.
Verdun Savaşında,Fransız güçleri bir Alman saldırısını durdurdu.
- At the Battle of Verdun, French forces stopped a German attack.
Onu durdurmanın imkansız olduğunu düşündük.
- We thought it impossible to stop him.
Tom Mary'nin onu yapmasını engellemek için elinden gelen her şeyi yaptı.
- Tom did everything he could to stop Mary from doing that.
Onun olmasını engellemek zorundayım.
- I have to stop that from happening.
Mary'e yardım etmeyi kesmelisin.
- You have to stop helping Mary.
Tom bize konuşmayı kesmemizi söyledi.
- Tom told us to stop talking.
O ona o ilacı almayı durdurmasını tavsiye etti fakat o ihtiyacı olduğunu düşünüyordu.
- She advised him to stop taking that medicine, but he felt he needed to.
John bu günlerde çok içiyor. Biz onu artık içmemesi için durdurmak zorundayız.
- John drinks too much these days. We have to stop him from drinking any more.
Tom yolda acil durum duruşu yaptı.
- Tom made an emergency stop on the road.
Tom Mary'nin Boston'a gitmesini engellemeye çalıştı.
- Tom tried to stop Mary from going to Boston.
Buraya Tom'un aptalca bir şey yapmasını engellemeye geldim.
- I came here to stop Tom from doing something stupid.
Biz size mâni olmayalım.
- Don't let us stop you.
Bu size mâni olmasın.
- Don't let that stop you.
Durmak istesemde duramadım.
- Even if I had wished to stop, I couldn't.
Benimle konuştuğun sürece, iyi, fakat sen durur durmaz, ben acıkırım.
- As long as you're talking to me, it's fine, but as soon as you stop, I get hungry.
Tokyo İstasyonu üçüncü duraktır.
- Tokyo Station is the third stop.
Bu tren her istasyonda durur.
- This train stops at every station.
Ertelemeye son vermek zorundayım.
- I have to stop procrastinating.
İçmeye son vermek zorundasın.
- You have to stop drinking.
Sonraki durakta trenden ineceğim.
- I'm getting off the train at the next stop.
Girişte bir araba durdu.
- A car stopped at the entrance.
Lütfen bu saçmalığa bir nokta koy.
- Please put a stop to this nonsense.
Buna bir nokta koymak zorunda kalacağız.
- We'll have to put a stop to this.
Doktor bana sigara içmeyi kesmek zorunda olduğumu söyledi.
- The doctor told me I had to stop smoking.
I stopped at the traffic lights.
The sight of the armed men stopped him in his tracks.
That stop was not planned.
The organ is loudest when all the stops are pulled.
The referees stopped the fight.
He stopped for two weeks at the inn.
The stop in a bulldog's face is very marked.
To achieve maximum depth of field, he stopped down to an f-stop of 22.
He stopped the wound with gauze.
They agreed to see each other at the bus stop.