John bu günlerde çok içiyor. Biz onu artık içmemesi için durdurmak zorundayız.
- John drinks too much these days. We have to stop him from drinking any more.
Tom döğüşü durdurmak için kesinlikle hiçbir girişimde bulunmadı.
- Tom certainly made no attempt to stop the fight.
Tom soluklanmak için durmak zorunda kaldı.
- Tom had to stop to catch his breath.
Cankurtaranlar kırmızı ışıklarda durmak zorunda değiller ama genellikle yavaşlarlar.
- Ambulances don't have to stop at red lights, but they usually slow down.
Bir sonraki durakta inin.
- Get off at the next stop.
Helen sonraki durakta indi.
- Helen got off at the next stop.
Sigarayı bırakmak zordur.
- It's hard to stop smoking.
O, sigara içmeyi bırakmak için karar verdi.
- He made a resolve to stop smoking.
Lütfen onu durdurur musun?
- Can you please stop that?
Lütfen onu yapmayı durdurur musun?
- Would you please stop doing that?
Girişte bir araba durdu.
- A car stopped at the entrance.
Tom hazine aramayı durdurdu ve eve gitti.
- Tom stopped looking for the treasure and went back home.
Bu tapa şişeye uymaz.
- This stopper does not fit the bottle.
Şikago'da bir molamız vardı.
- We had a stopover in Chicago.
Tokyo'ya giderken Osaka'da mola verdim.
- I stopped off at Osaka on my way to Tokyo.
Onu durdurmanın imkansız olduğunu düşündük.
- We thought it impossible to stop him.
Bu cümleyi Tatoeba'ya ekliyorum ve kimse beni durduramaz!
- I'm putting this sentence on Tatoeba and nobody can stop me!
Onun olmasını engellemek zorundayım.
- I have to stop that from happening.
Tom Mary'nin bunu yapmasını engellemek istedi.
- Tom wanted to stop Mary from doing that.
Tom bize konuşmayı kesmemizi söyledi.
- Tom told us to stop talking.
Böyle yapmayı kesmeni söyledim sana.
- I told you to stop doing that.
O ona o ilacı almayı durdurmasını tavsiye etti fakat o ihtiyacı olduğunu düşünüyordu.
- She advised him to stop taking that medicine, but he felt he needed to.
Onu durdurmaya çalıştım, ama beni geride bıraktı.
- I tried to stop him, but he left me behind.
Tom yolda acil durum duruşu yaptı.
- Tom made an emergency stop on the road.
O, kolumdan yakaladı ve eve gitmemi engelledi.
- She caught me by the arm and stopped me from going home.
Tom'un Mary'yi incitmesini engellemeye çalıştım.
- I tried to stop Tom from hurting Mary.
Biz size mâni olmayalım.
- Don't let us stop you.
Bu size mâni olmasın.
- Don't let that stop you.
Benimle konuştuğun sürece, iyi, fakat sen durur durmaz, ben acıkırım.
- As long as you're talking to me, it's fine, but as soon as you stop, I get hungry.
Yağmurun durmasını bekleyelim.
- Let's wait for the rain to stop.
Bu tren her istasyonda durur.
- This train stops at every station.
Bu tren tüm istasyonlarda durur.
- This train stops at all stations.
Ertelemeye son vermek zorundayım.
- I have to stop procrastinating.
İçmeye son vermek zorundasın.
- You have to stop drinking.
Girişte bir araba durdu.
- A car stopped at the entrance.
Sonraki durakta trenden ineceğim.
- I'm getting off the train at the next stop.
Bir cümlenin sonunda nokta olması gerekir.
- There needs to be a full stop at the end of a sentence.
Şimdi buna bir nokta koymalıyız.
- We need to put a stop to this now.
Doktor bana sigara içmeyi kesmek zorunda olduğumu söyledi.
- The doctor told me I had to stop smoking.
I stopped at the traffic lights.
The sight of the armed men stopped him in his tracks.
That stop was not planned.
The organ is loudest when all the stops are pulled.
The referees stopped the fight.
He stopped for two weeks at the inn.
The stop in a bulldog's face is very marked.
To achieve maximum depth of field, he stopped down to an f-stop of 22.
He stopped the wound with gauze.
They agreed to see each other at the bus stop.