Japonya durgunluktan kurtulmak için hala mücadele veriyor.
- Japan is still struggling to emerge from recession.
Sessiz bir köpekten ve durgun bir sudan sakının.
- Beware of a silent dog and still water.
Tamamen hareketsiz dur.
- Stay absolutely still.
Tom nasıl hareketsiz oturacağını bilmiyor.
- Tom doesn't know how to sit still.
Merhaba? Hâlâ burada mısın?
- Hello? Are you still here?
Olay anımızda hâlâ tazedir.
- The event is still fresh in our memory.
Tom elinden geleni yaptı, ama yine de dersleri geçemedi.
- Tom did the best he could, but he still wasn't able to pass the course.
Rick ve Carol, iki ay önce ayrıldılar ama yine de o onu karşılıksız seviyor.
- Rick and Carol broke up two months ago, but he's still carrying a torch for her.
Olay anımızda hâlâ tazedir.
- The event is still fresh in our memory.
Sen olmasaydın, o hâlâ hayatta olacaktı.
- If it hadn't been for you, he would still be alive.
Buna rağmen, bizim hâlâ ağrıların beyin işlemleri tarafından tam olarak nasıl neden olduğu hakkında bilimsel bir açıklamaya ihtiyacımız var.
- All the same, we still need a scientific account of how exactly pains are caused by brain processes.
Çok hatası var. Buna rağmen onu severim.
- She has a lot of faults. Still, I like her.
Henüz karar vermedim.
- I still haven't decided yet.
Yeni bir ticaret bölgesi için planlar henüz çalışma aşamasında.
- Plans for a new trade zone are still on the drawing board.
Tom'un mezun olmadan önce gideceği bir ayı daha var.
- Tom still has one more month to go before he graduates.
Onun tecrübe eksikliğini kabul etmeme rağmen, hâlâ daha iyi yapması gerektiğini düşünüyorum.
- Admitting his lack of experience, I still think that he ought to do better.
Fiyatlar daha da artacak.
- Prices are going to rise still further.
Tom elinden geleni yaptı, ama yine de dersleri geçemedi.
- Tom did the best he could, but he still wasn't able to pass the course.
Yine de, savaş bitmedi.
- Still, the war was not over.
Hala Esperanto dilinden hoşlanmıyor musunuz?
- Do you still hate Esperanto?
İster Tom'dan hoşlan istersen hoşlanma, hâlâ onunla çalışmak zorundasın.
- Whether you like Tom or not, you still have to work with him.
Sessiz bir köpekten ve durgun bir sudan sakının.
- Beware of a silent dog and still water.
Tom'un kıpırdamadan durma sorunu var.
- Tom has trouble standing still.
Hareket etme ve sessiz kal.
- Stand still and keep silent.
Askerler sessiz kaldılar.
- The soldiers remained still.
Tom on üç yaşındayken yazdığı bir şiiri hala ezbere okuyabiliyor.
- Tom can still recite a poem he wrote when he was thirteen.
O hâlâ şiirler yazıyor.
- She still writes poems.
Sabit bir biçimde durarak elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştı.
- Sitting still he tried to put his best foot forward.
Sabit diskime hâlâ format atamadım.
- I still couldn't format my hard disk.
Lütfen tamamen sakin kal.
- Please remain perfectly still.
Stadyum oldukça sakindi.
- The stadium was quite still.
Şimdi bir şehirde yaşıyorum. Yine de, evim ve büyük orman arasındaki mesafe yalnızca bir kilometre civarında.
- Now I live in a city. Nevertheless, the distance between my house and the large forest is only about a kilometer.
Yine de oraya gitmek istiyorum.
- Nevertheless, I want to go there.
Natürmortları resmetmeyi severim.
- I like to paint still lifes.
Durgun sular derin akar.
- Still waters run deep.
Güneş hareketsiz duruyor gibi görünüyordu.
- The sun seemed to stand still.
Henüz sabahın beşiydi ama yine de aydınlıktı.
- It's just five in the morning, but nevertheless it is light out.
Brezilya'yı seviyorum ama yine de Ukrayna'ya gidiyorum.
- I like Brazil, but nevertheless I'm going to the Ukraine.
Bununla birlikte, birçok kişi erken emekliliği tercih ediyor.
- Nevertheless, many are choosing early retirement.
Bununla birlikte konu tartışmaya değer.
- Nevertheless, the topic is worth discussing.
Bütün bunlara rağmen, ben son derece gurur duyuyorum.
- Nevertheless, I'm immensely proud.
She told me to be still. (Bana hareketsiz kalmamı söyledi.).
Tom bir öküz kadar güçlü ama buna rağmen bir korkak.
- Tom's as strong as an ox, yet nevertheless is a coward.
Buna rağmen, o ceketini çıkardı ve kısa bir konuşma için hazır görünüyordu.
- Nevertheless, she took off her coat and seemed ready for a short conversation.
Lechery, lechery, still wars and lechery; nothing else holds fashion.
Still waters run deep.
Tom is tall; Dick is taller; Harry is still taller.
I’m not hungry, but I’ll still manage to find room for dessert.
Hepaticology, outside the temperate parts of the Northern Hemisphere, still lies deep in the shadow cast by that ultimate closet taxonomist, Franz Stephani—a ghost whose shadow falls over us all.
Still that animal before it hurts someone.
any drop of slombring rest / Did chaunce to still into her wearie spright .
Isabel Pierce, the central character of Sweetwater, Roxana Robinson's fluid third novel, gives the appearance of being a thoughtful, reserved, quiet woman who won't rock any boats in her life. Yet she harbors passions; it might be said of her that still waters run deep.
Paul stood stock still; then came a strong impulse to turn and run back..
Calling her installation information as art, Hesh will have 28 separate documents and artifacts on view, one of which is—be still my heart—a stack of old newspapers.
No matter how thin you slice it, it's still baloney, right?.
I'm not going to sit still and let him treat me this way.
The dog wouldn't sit still while I gave him a bath.
As far as I'm concerned, the jury is still out on whether that was a good idea.
... to make it faster still. ...
... still filming and editing everything myself. ...