Yumurta beyazlarını katılaşana kadar çırpın.
- Beat the egg whites until stiff.
Ben biraz katı hissettim.
- I felt a little stiff.
Bacaklarım sertleşinceye kadar yürüdüm.
- I walked till my legs got stiff.
Benim kötü bir sert ensem var.
- I have a bad stiff neck.
Oğullarıyla uzun bir yürüyüş yaptığında o hamlamıştı ve ertesi gün gergin ve ağrılıydı.
- He was out of shape when he took a long hike with his sons, and he was stiff and sore the next day.
Biraz gergin hissediyorum.
- I'm feeling a bit stiff.
Dün bir maraton koştu. O bugün ölü gibi.
- She ran a marathon yesterday. She is stiff today.
Sami hizmeti için yüksek bir fiyat ödedi.
- Sami has paid a stiff price for his service.
Muhtemelen çok sıkılmışsın.
- You're probably bored stiff.
Tom dik kafalı yaşlı bir adam.
- Tom's a stiff-necked old man.
A stiff drink; a stiff dose; a stiff breeze.
My legs are stiff after climbing that hill yesterday.
Then he stiffed the waiter with a cheap tip.