Tom Mary ile istikrarlı gidecek.
- Tom is going steady with Mary.
İhracaatlar güçlüyken, ithalatlar istikrarlı kalırken ülkenin ticaret dengesi geçen yıl gelişti.
- The nation's trade balance improved last year as exports were strong, while imports remained steady.
Bu merdiven yeterince sağlam mı?
- Is this ladder steady enough?
Bu köprü sağlam görünüyor.
- This bridge looks steady.
İhracaatlar güçlüyken, ithalatlar istikrarlı kalırken ülkenin ticaret dengesi geçen yıl gelişti.
- The nation's trade balance improved last year as exports were strong, while imports remained steady.
Tom Mary ile istikrarlı gidecek.
- Tom is going steady with Mary.
Eğer senin düzenli desteğin olmasa, benim misyonum başarısızlıkla sonuçlanırdı.
- But for your steady support, my mission would have resulted in failure.
Sürekli çıktığın bir kız arkadaşın var mı?
- Do you have a steady girlfriend?
Asla sürekli bir işim olmadı.
- I never had a steady job.
Tom'un istikrarlı bir kız arkadaşı yok.
- Tom doesn't have a steady girlfriend.
İstikrarlı bir kız arkadaşım var.
- I have a steady girlfriend.
Bu merdiveni sabit tutun.
- Hold this ladder steady.
Otobanda sabit bir hızda kaldı.
- He maintained a steady speed on the highway.
Döner kavşağın amacı trafiği yavaşlatmaktır.
- The purpose of a roundabout is to slow down traffic.
Japonya'nın dış yardımları yurttaki ekonomik yavaşlamadan dolayı kısmen azalıyor.
- Japan's foreign aid is decreasing in part because of an economic slowdown at home.
Biraz daha yavaşça konuşabilir misin?
- Could you please speak a little bit more slowly?
Durmadan ileriye gidiyoruz.
- We're steadily moving forward.
İşler gerçekten kesatlaştı.
- Business has really slowed down.
Bu günlerde iş çok kesat.
- Business is so slow these days.
Basketbolla karşılaştırıldığında, beyzbolun biraz yavaş ve sıkıcı olabileceği düşünülebilir.
- Compared to basketball, baseball might be considered a little slow and boring.
Tom golf sever ama Mary onun yavaş ve sıkıcı olduğunu düşünüyor.
- Tom likes golf, but Mary thinks it's slow and boring.
Saatimi ayarlamalıyım. Geri kalmış.
- I must adjust my watch. It's slow.
Kol saatim geri kalmış olmalı.
- My watch must be slow.
Yavaşlamamız gerekmiyor mu?
- Shouldn't we slow down?
Japonya'nın dış yardımları yurttaki ekonomik yavaşlamadan dolayı kısmen azalıyor.
- Japan's foreign aid is decreasing in part because of an economic slowdown at home.
Bu hafta zaman çok yavaş geçti.
- Time passed very slowly this week.
Geçen ay iş biraz yavaştı.
- Business was a little slow last month.
Bu saat on dakika geridir.
- This watch is ten minutes slow.
Saatim geri kaldığı için özel ekspresi kaçırdım.
- As my watch was slow, I missed the special express.
... out keeps the level of the bathtub steady. Okay? That’s replacement level bathtub ...
... The moon keeps Earth steady. ...